6.BÖLÜM

131 9 0
                                    

"Asıl sen beni anlamıyorsun. Ben hamile kalmak için çok uğraştım. Şimdi ondan vazgeçemem. Ben bir anneyim bunu benden isteme. Lütfen bana yardım et." Gözlerimi kapatıp sıkıntılı bir nefes aldım. Elimi boynuma götürüp sıktım. Ona yardım etmekten başka çarem yoktu. Eğer bir şey yapmazsam pişman olacaktım.
"Tamam." Gözleri dolu bana bakıyordu.
"Teşekkür ederim." Gülümsedim.
"Abi iki çarşaf daha ve ilk yardım çantası istiyorum."
"Tamam hemen hallediyorum." Ayağa kalkıp çantamın içinden tokamı aldım. Yüzüklerimi çıkarıp çantamın içine koydum. O sırada abim istediklerimi getirdi. Yeni eldiven giydim. Neşteri açtım.
"Doğumun hızlı başladığı için kesik atmam gerekiyor. Derin bir nefes al." İşim bitince neşteri kenara attım.
"Beste yardımın lazım."
"Geldim."
"Aslı sana söylediğim zaman tüm gücünle ıkın. Beste sende karnını it. Şimdi... Aferin sana. Çok iyi gidiyorsun."
      Bir süre öylece ıkındı ama gücü kalmadığı için bebeği olduğu yerden çıkaramadım.
"Doğum başlayalı kaç dakika oldu?"
"Yarım saat."
     Emir'in sesiyle ona baktım. Bana inanıyordu. Onu görmek bana güç verdi. Aslı'ya dönüp
"Son defa. Tamam mı? Tüm gücünle ıkın."
"Ahhh..." Bebeği çıkarıp ayaklarından sarkıttım. Ama ağlamıyordu. Kalp atışı yoktu. Çarşafın üstüne yatırıp kalp masajı yapmaya başladım. Aslı'nın hareketlendiğini fark edince ona dönüp
"Sakın kıpırdama." Ege Aslı'yı tutarken Beste yanıma geldi. Ben onu yan çevirip sırtını okşamaya başladım. Bir yandan da kalp masajına devam ediyordum.
"Hadi ufaklık. Dön bize. Yapabilirsin bunu. Hadi hadi." Bir anda ağzı açıldı. Ve ufak bir nefes aldı. Göğsü indi ve kalktı. Sonra ise ağlamaya başladı. Herkes derin bir nefes aldı. Salonda bir alkış koptu. Onu çarşafa sarıp Aslı'nın kucağına verdim.
"Annesi gibi savaşçı bir kızınız var." Aslı'ya dönüp dolu gözlerimle
"O da senin gibi çok güçlü. Pes etmedi." deyip Emir'e döndüm bana bakıyordu. Ona kocaman gülümsedim. O da bana gülümseyince rahatladım. Biraz önce bir mucizeye tanıklık etmiştik.

                                    ***

   Dünün yorgunluğu hala üzerimde olmasına rağmen bugün seanslarıma devam ediyordum. Dün bebek doğduktan sonra ambulans arandı ama Aslı'nın durumu pek iyi değildi. Çok kan kaybetmişti. Ambulanstaki görevliye gerekli bilgileri verdikten sonra çok yorgun olduğum için taksiyle eve geçtim. Bugün işten çıkınca hastaneye gitmeyi planlıyordum. Emir'le dün aramızda olan şeyleri düşünmeye başladım. Çok güzeldi. Sanki bir masalın içindeydim. Elim dudağıma gitti. Narince okşamıştı dudağımı. Ben onunla yaşadıklarımızı düşünüp gülümserken kapım açıldı.
"Ablacım sana kahve getirdim."
"Sen var ya bir tanesin Sinem." deyip yanağına öpücük kondurdum. O da kahveyi bıraktıktan sonra
"Sende öylesin ablam. Ben sana bir şey söyleyecektim." Ben kahvenin o güzel kokusunu içime çekerken başımla onayladım onu.
"Biraz önce Emir Bey aradı. Bugün için randevu istedi. Dolu olduğunuzu söyledim ama seansa ihtiyacı olduğunu söyledi." Emir'in ismini duymak bile kalbimin ritminin daha başka atmasını sağlıyordu. Ama sonrasında söylediği şeyle korktum. Neden seansa ihtiyacı olsun ki?
"Saat kaça randevu verdin?"
"Saat 18.00 için verdim abla. Bugün seansların erken bitiyordu. O yüzden o saate verdim."
"Tamam canım. İyi yapmışsın."

      Son hastamda gittiğinde
"Sinem sen çıkabilirsin. Bugün için işin bitti."
"Ama abla bir randevun daha var."
"Biliyorum canım ama ben hallederim onu. Sen git hadi."
"Tamam abla. Görüşürüz."
"Görüşürüz canım."
     Emir'in gelmesine daha bir saat vardı. Kendimi çok yorgun hissediyordum. Dün kendimi çok sıktığım için her yerim ağrıyordu. Koltuğa uzanıp biraz dinlenmeye karar verdim. Müzik dinleyip hayaller kurarken bu anı bozan şey zil sesi oldu. Ayağa kalkıp dış kapıyı açma tuşuna bastım. Bir anda Emir'in geleceğini hatırlayıp hemen banyoya koştum. Kendime çeki düzen verip kapıyı açıp beklemeye başladım. Asansörden inip yanıma geldi.
"Hoş geldin. Gir içeri." deyip elimle içeriyi gösterdim. İçeri girip ilk günkü yerlerimize oturduk.
"Bir şey içer misin?"
"Aslında bir kahve iyi olur."
"Tamam. Ben hemen yapıp geliyorum."

    Kahveleri sehpaya bırakıp Emir'e döndüm.
"Evet anlat bakalım. Nasıl hissediyorsun kendini?"
"Gayet iyiyim." Bu çocuk benimle dalga mı geçiyor?
"Neden seansa ihtiyacın olduğunu söyledin? Bir şey mi oldu?"
"Evet oldu."
"Bana anlatabilirsin Emir. Sorun ne?"
"Mesajlarıma ve aramalarıma neden cevap vermiyorsun?" Kaşlarımı çattım.
"Konumuz ben değilim, sensin. Bana ne olduğunu anlat."
"Açelya konu bu. Neden cevap vermedin?" Şaşırarak
"Bu yüzden mi seans istedin?"
"Sana ulaşmam için başka yol bırakmadın." Çünkü senden kaçıyorum be adam. Sen benim hastamsın ve ben seni seviyorum.
"Emir seansa geldin. Eğer benimle bu konuyu konuşmak istiyorsan seansın bitmesini bekle."
"Tamam."
"Güzel. Bana çocukluğunu anlatır mısın Emir? Nasıl bir çocukluk geçirdin? Annen ve babanla aran nasıldı?" Gülerek bana baktı.
"Önce hangisini cevaplamamı istiyorsun?"
"İstediğinden başlayabilirsin Emir." Benim ciddi olduğumu görünce derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı.
"Güzel bir çocukluk geçirdim. Annem ve babamla aram iyiydi her zaman. Ama abimle çok daha iyi anlaşırdık. Abi kardeşten ziyade iki arkadaş gibiydik. Birbirimizle her şeyi konuşur, dertleşirdik. O bana akıl verirdi, yol gösterirdi. Bazen de ben ona. Bir şeye üzüldüğüm zaman herkes yalnız kalmak isterken ben abimin yanına giderdim. Bir şekilde beni güldürüp üzüntümü unutturuyordu." Dudaklarında hüzünlü bir gülümseme oluştu. Bir süre ona izin verdim. Kendini toparladıktan sonra devam etti
"İki yıl önce abime akciğer kanseri teşhisi kondu. Hiç sigara içmezdi biliyor musun? İyi de beslenirdi. Ama nasıl olduysa o hastalığa yakalandı bir kere. Hayat adil değil. Abim acı çekerek ölmeyi hak etmedi."
"Emir şunu unutma. Bu hayatta herkesin yaşadığı bir şey vardır. Kimisi bir yakınını kaybeder, kimisi aldatılır, kimisi ise hastalıkla mücadele eder. Daha sayabileceğim onlarca şey var. Herkesin bir sınavı var buna emin ol."
"Bazılarımızın ki daha ağır oluyor ama."
"Herkesin sınava kendine ağır gelir." Sustu ve söylediklerimi düşündü bir süre.
"Benim sınavım bu kadarla kalmadı."
"Ne oldu Emir? Seni hayattan, insanlardan bu kadar soyutlayan şey ne?"
"Abim öldüğünde sevdiğim kadın yanımda değildi. Ona en çok ihtiyaç duyduğum anda yoktu. Abim öldükten bir hafta sonra yakın arkadaşım da bir gariplik olduğunu fark ettim. Bana karşı davranışları çok farklıydı. O gün asla yapmayacağım bir şey yaptım. Onu takip ettim. Biriyle buluştu. Kadının arkası dönüktü ama o gün sevdiğim kızın giydiği kıyafetlerinin aynısı onda vardı. Şüphelendim. Restorana girip bir yere oturdum. Benim geldiğimi fark etmediler. Bir garsona para verip içeceği kadının üzerine dökmesini istedim. Üstüne dökülünce önce sesini sonra yüzünü gördüm. Sevgilim beni en yakın arkadaşım dediğim kişiyle aldatıyormuş."
"Seni aldattığına neden bu kadar eminsin? Belki de sadece arkadaşça bir görüşmeyi yanlış anladın."
"Arkadaşlar ne zamandan beri birbirlerine sevgilim diye hitap ediyorlar."
"Peki, onları görünce ne yaptın?"
"Hemen restorandan çıkıp abimin yanına gittim. Ama acı bir gerçek vardı. Beni sakinleştirip, kafamı dağıtmayı sağlayamazdı. Onunla konuşmak yine de iyi geldi. Ben anlattıkça kafamda abimin sesini duyuyordum. Sanki o an yanımdaymış ve benimle konuşuyormuş gibiydi. Bana cevap veriyordu."
"Emir yaşadıkların zor şeyler. Abin, sevdiğin kadın, yakın arkadaşın. Sen hayatında üç kişiyi kaybetmişsin. Sevdiğin insanları kaybetmenin acısını kendine yaşatmışsın. Hayattan kendini soyutlayarak, bir daha kimseye güvenmeyerek, kimseyi sevmeyerek yaşamışsın. Senin en büyük sınavın kendinsin Emir. Sen kendinle savaşıyorsun. Kalbini çelik bir kasaya koyup anahtarını ise okyanusa atmışsın. Kimse bulmasın diye. Ama senin elinde yedek bir anahtar var. Artık kalbini serbest bırak. O özgür olmak istiyor." Bir süre sessiz kalıp söylediklerimi idrak etmesini bekledim. Sonra konuşmama devam ettim.
"Sen başkalarının çekmesi gereken cezayı çekmişsin Emir. Bir kere güvenin kırıldı ama bu bir daha olacağı anlamına gelmiyor. Olan şeyleri görmezden gelip hayatına devam edemezsin. Önce acını yaşarsın sonra hayatına devam edersin. Çünkü hayatın kanunu bu. Bir olay da takılıp kalırsan aldığın nefes bile sana acı verir. Kendine acı çektirmeyi bırak ve anı yaşa."
"Bana söylüyorsun ama sen pek uygulamaya geçirmiş gibi değilsin. Açelya ayıp ama kendin yapmadığın şeyleri bana yap diyorsun bir de." Alaycı tavrıyla beni ciddiye almamasına sinirlensem de belli etmemeye çalışarak
"Neyden bahsediyorsun?"
"Olan şeyleri görmezden gelemezsin." Ne dediğini anlasam da anlamamış gibi yapıp
"Anlamadım?"
"Neden dün yaşadıklarımızı hiç yaşamamışız gibi davranıyorsun."
"Seanstan son-" Sözümü kesip
"Seans bitti. Saatimiz doldu. Şimdi de sen benim sorularıma cevap vereceksin. Neden telefonlarıma dönmedin?"
"Çünkü..."

SEANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin