•4 AY SONRA•
•Emir'den•
Bir 8 - 9 sene önceydi. Laylaylom bir hayatım, istediğim her kız ise anında benimdi. Begümden tut Selin'e, Selinden tut Merve'ye, Burcu'ya, Ayşe'ye, Sibel'e, Zübeyda'ya kadar. Çok çapkındım ben, bir kişiye bağlanmak nedir bilmezdim asla. Ailem de bana karışmazdı, daha doğrusu karışamazdı. Kimseye hesap vermek zorunda kalmazdım. Çok rahattım, en azından o yönden rahattım. Öylesine yaşardım hayatı. Yaşamak, benim için sadece yaşamak'tı, pek bi önemi yoktu yani. Hayat'ı takmazdım, çünkü babam'a benzemek istemezdim asla. Babam hayat'a önem veren kişilerden'di. Yaşamak, onun için sadece yaşamak değildi, daha fazlasıydı onun için. Ona benzemek istemezdim, çünkü o benim gözümde çok kötü bir babaydı. Annem'e şiddet uygulayan, eve gelince bağırıp çağıran, kadınları hizmetçi olarak gören bir adam'dı benim babam. Bize de çok kızardı. Aldatırdı annemi. Annem ise çok güçlü bir kadındı. Pes etmedi asla. Ona benzemek isterdim hep küçükken. Güçlü, asla yılmayan bir insandı o. Bizim için hep dayandı. Büyüdüm sonra, lise'ye başladım. Zor'du benim için lise, çalışkan bir öğrenci olmadığım için. Hayatı takmadığım gibi, dersleri de takmazdım asla. Lise son'a 4 zayıfla başladım. Şarkı girdi sonra hayatıma, lise son'da. Dönüm noktamdı benim için, yeni bir şans koyulmuştu işte önüme. Şan, şöhret, hepsi birden oldu. İnsanlar tarafından garip bir şekilde beğenilmeye başladım, sevilmeye başladım. Anneler babalar beni oğulları gibi, genç kızlar ve erkekler ise beni abi veya kardeşleri gibi sevmeye başladı. 'Genç kızların yakışıklı sevgilisi' oldum sonra. Bundan memnunmuydum? Evet, yani sayılırdım. Sevilmek güzel, her insan sevilmek ister. Ben ise milyonlar tarafından seviliyordum. Ego'mu tabii ki de tatmin ediyordu bu. Havalıydım, kabul ediyorum. Yıllarımı verdim müziğe, şarkıya, o yıllar geçti, bende büyüdüm, bu işin ustası oldum. Artık tek derdim eğlenmek değil, eğlendirmek'ti. Sonra ise Acun Ilıcalı'dan O ses Türkiye jüriliği için teklif geldi. Şahsen görüşmüştü benimle. O zamanlar da utangaç'tım biraz, kabul edip etmemekte gittim geldim bayağı. Ama nasıl desem, bir şey çekmişti beni o yarışmaya. Sanki o zamandan beri biliyormuşum gibi, kısmetimin ordan çıkacağı. Anneme babama danıştım, sakın kaçırma dediler. Kabul ettim. İlk iki sezon bayağı eğlenmiştim, çünkü ben bu yarışmaya bir kaygıyla başlamıştım. Yapamam, kimse beni seçmez, Acun beni jürilikten atar felan. Ama aksine çok da iyi yapmıştım bunu ilk iki sezon, orda da bayağı beğenilmiştim, o yarışma ün'üme ün katmıştı. Bu sefer de adım 'Dünya Starı Sarrafoğlu' olmuştu. Bu lakabı da sevmiştim. Ama sonra, 3. sezonumda öyle güzel bir kız girdi ki hayatıma, ondan önce ben ne gerçekten sevmeyi biliyormuşum nede gerçekten sevilmeyi. O çok başka sevmişti beni, sahnede ki duruşundan anlamıştım, hani bi insanı ilk anda görürsün, hemen anlarsın, farkedersin yani. Bu insan benim kaderim dersin. Ama bazen bir ömür ararsın bulunmaz ya. Gözlerine ilk kez baktığımda anlamıştım. O kız benim kaderimdi. O benim alnıma yazılmış olan isimdi. Ama hep utanmıştı ilk başlarda, kendini geri çekiyordu. Yaralı bir kuş'tu sanki. Ama ben pes etmedim. Vazgeçmedim ve ertelemedim. Çünkü biliyordum. Eninde sonunda, kader bizi bir araya getirecekti. Çabaladım, çabaladım. İyi günümüz oldu, kötü günümüz oldu. İyisi ile, kötüsü ile, sevinçleriyle, üzüntüleriyle. Ayrılıklarıyla, barışmalarıyla, kavgasıyla üzüntüsüyle sevinciyle birlikte bu güne kadar geldik. İyiki de geldik. İyi ki Feriha ile evleniyorum. Çünkü her defasında, ne kadar iyi bir seçim yaptığımı bana kanıtlıyor. Onu seviyorum, bir ömür seveceğim.
"Kestim!"
Diye bağırdı arkadaşım. Bende kalktım yerimden. Şimdi sıra diğer kişilerdeydi.
•FERİHA'DAN•
Çok küçüktüm, babamı kaybettiğimde, annem'in ise bizi bırakıp gittiğinde sadece 5 yaşındaydım. Hayatın acımasız olduğunu öğrenmek için henüz çok erkendi benim için ama o gün, babamı kanlar içinde yerde yatarken gördüğümde, anlamıştım zaten. O gün öğrenmiştim. Hayat, masallarda ki gibi değildi. Çok acımasız ve gerçekciydi. O günden sonra omuzlarıma büyük bir sorumluluk yükü binmişti, 3 yaşında bir kardeşim daha vardı bakmam gereken. Yetim kalmıştık işte. Yetimhaneye götüreceklerdi bizi. Ölümüne korkuyordum oraya gitmekten. Ama, bize açılan kolları farkettik sonra. Bizi sahiplenen, gerçek bir anne, gerçek bir baba gibi sahiplenen. O kollara, o şefkat'e, o sıcaklığa öyle bir ihtiyacımız vardı ki, aile sevgisine. Bir süre psikolojik tedavi gördüm. Evet, henüz 5 yaşındaydım. Benim hiç çocuk olmaya hakkım olmamıştı. 5 yaşında aldılar onu elimden. Erken yaşta olgunlaştım. Ama hiçbir zaman kardeşime hiç birşey çaktırmadan geldim bu yaşa. Gül teyze, İlhan amca, Helin.. HANDE. En çok Hande bana zor günlerimde destek olmuştu. Oyuncaklarını paylaşmıştı benimle. Her çocuk yapmaz bunu. Beraber büyüdük. Kocaman bir aile olmuştuk işte.. Musmutlu, kocaman bir aile. Ama kafamda ki gerçek benim peşimi asla bırakmadı. Onlar benim gerçek ailem değildi. Benim gerçek ailem dağılmıştı. Babam ölmüştü, annem ise abim ile birlikte kayıptı, sesi soluğu çıkmıyordu. Geceler boyu hep tek başıma ağlardım. Kimseye duyurmadan, hıçkırıklarımı kendime saklayarak, yutarak.. Büyüdüm sonra. Lise'ye başladığımda herşeyi arkamda bırakmıştım ve lise'yi birincilik ile bitirmiştim. Bunu yapmak zorundaydım. Hande'nin ailesi benden bunu istemişti. Ve bu, onlara olan borcumdu. Erkeklerden hiç ilgi görmemiştim. Onlarda bana ilgi göstermezdi zaten. Çirkin olduğumdan değil, gayet güzeldim. Ama çekinirlerdi benden, daha doğrusu, sevmezlerdi beni, hep utangaç olmuştum çünkü. Sadece bir kişi musallat olmuştu, o da Buğra'ydı. Onu da kimse adam yerine koymazdı zaten. Hande'nin başına birsürü olay geldi sonra. Tecavüz'e uğradı, hamile kaldı, bebeğini aldırmak durumunda kaldı. Bu zor günlerinde, ailesi bile ona sırtını döndüğünde, onun bana sahip çıktığı gibi bende ona sahip çıktım. Bu da Hande'ye olan bir borcumdu benim. O hep bana destek çıkmıştı çünkü. Şimdi de sıra bendeydi. Üniversiteye başladığımızda, yepyeni bir sayfa açtık hayatımızda, Hande ile birlikte. Geçmiş'i hepten unutuyoruz diye bir söz verdik birbirimize. Buna gerçekten ihtiyacımız vardı çünkü. Ama ikimiz de biliyoruz ki, bunu asla beceremedik. İkimizin de aklının köşesinde dururdu o kötü, acı günler. Bir şekilde, üniversite 2'deyken, müzik girdi hayatıma. Şarkı söylemeye başladım sonra. Arkadaşlarla toplandığımızda, kendi kendime, orda, burda, şurda. Söylüyordum, söylerken de keyif alıyordum, rahatlatıyordu beni şarkı söylemek. Hande bana yarışmaya katılma fikrini sundu sonra. O hayran olduğum, gerçekte görebilmek için dualar ettiğim kişinin jüri olduğu yarışmaya. Çok severdim Emir Sarrafoğlu'nu, duruşu, gülüşü, tarzı, rahatlığı hep çok hoşuma gitmişti. Tamam dedim, katıldım. Elim boş dönerim nasılsa diye gittim oraya. Ve bir baktım, o dönüyor. Öyle güzel, öyle şefkatli bakıyordu ki. Sanki yıllardır bende eksik olan o sevgiyi ilk bakışıyla bile aşılamıştı bana. Garip bir duygu kapladı bedenimi o an. Belkide hissettim. Bu duruma kadar geleceğimi hissettim belkide. Bana hep diğer yarışmacılardan daha fazla ilgi gösteriyordu provalarda. Hoşuma gidiyordu bu. Çünkü daha önce, hiç bir erkek benimle bu denli ilgilenmemişti. İlhan amca bile. Hiç kimsenin ilgi odağı olmamıştım hiç. Sevilmek nedir bilmemiştim asla. Çıkmaya başladık, sözlendik, nişanlandık. Şimdi de evleniyoruz. Sevmek, sevilmek. Bütün ilklerimi bana Emir yaşattı. İlk sarılmam, ilk öpücüğüm, ilk aşkım. Emir'den önce, ne aklımda, ne kalbimde, ne de hayatımda kimse olmamıştı. Bunu ona neden hiçbir zaman söylemedim bilmiyorum. Sevmeyi ve sevilmeyi, herşeyiyle bana Emir öğretti. Sanki, çocukluğumdan kalan boşluğu o doldurmuş gibi hissediyorum. İyisiyle kötüsüyle, acısıyla tatlısıyla, seviçleriyle, üzüntüleriyle, bu yaşıma kadar geldim. Yaşadığım hiçbirşey için pişmanlık duymuyorum. İyi ki yaşamışım, iyi ki şu an Emirle evleniyorum. Her defasında ne kadar iyi bir seçim yaptığımı bana kanıtlıyor çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O ses SENSİN! (DÜZENLENİYOR)
JugendliteraturHiç tanınmamışken, birden tüm Türkiyenin sizi sevmesi nasıl bir duygudur sizce? Ve, hayatınızda ki eğlence yerini hüzün'e bıraksa, ne yapardınız? • "Takımıma hoşgeldin güzellik!" Demişti bana o erkeksi ses tonu ile. "Hoşbulduk!" Dedim bende utangaçc...