3.

1.5K 47 4
                                    


Ertesi gün Mehmet Alide Dilada gözlerini cehenneme açmış gibi hissetti.

Mehmet Ali babasını kahvaltı masasında gördüğünde şeytan çarpmış gibi olmuştu. Demek sonunda gelmişti babası. Gözlerini devirse de "günaydın" diyerek yerine geçtiğinde, annesi neşeyle "günaydın paşam" dedi hemen. Elif hala uyanmamıştı. Her zaman olduğu gibi annesinin zorla kendisini kaldırıp giydirmesi gerekecekti...

Öte yandan Dila yüzüne bakmayan babasının hallerine alışmış, ama annesinin tavırları sanki gün geçtikçe daha çok batıyor gibi hissediyordu. Bazen babasının yaptığı gibi annesinin de onun varlığını unutmasını istediği oluyordu.

"Kocaman kız oldun. Daha çay koyamıyorsun. Hizmetçinizim valla ben bu evde" Diye söylenerek mutfağa giden annesinin arkasından üzgünce baktı. Oysa çay içmeyi sevmezdi bile. Ama diyemiyordu ki...

Babasının; "Düzgün konuş lan kızla" demesiyle gözleri babasına düştü. Onu mu koruyordu, yoksa annesini dövmek için bahane mi arıyordu emin olamamıştı.

"Sabah sabah bir de seninle uğraşmayayım." Homurdanan babasının sesinde ki tehlikeli tını ile korkuyla yutkundu hemen. Babasının sinirlenmesi onu oldum olası öldüresiye korkutuyordu. Allahtan annesi bir şey dememişti de canı acımayacaktı. Stresten masanın altında ellerini yumruk yapmış, tırnaklarını avuçlarının içine bastırabildiği kadar bastırmıştı. Bunu neden yaptığını bilmiyordu ama korktuğunda eğer bunu yaparsa daha az korktuğunu düşünüyordu.

Kahvaltı denilen bu azap ne zaman bitecekti?

Gözlerini, önünde ki tabaktan kaldırıp uzun zamandır görmediği babasına bir kez daha baktı. Ondan korktuğu halde onu özlemiş miydi? Yoksa yüzünü unutmamak için mi bakmak istiyordu bilmiyordu... Konu babası olunca Dila bir çok şeyi bilmiyordu... Bu duygular hep eksikti.

Kendisinin başını bir kez olsun sevmeyen bu adam, onun babasıydı. Baba... Dudaklarından çıktığında sadece yumuşak bir sesti o kadar. Annesine bile daha yakın hissediyordu kendisini Dila. Çünkü küçük bile olsa kendisini koruyormuş gibi davranan bu adam sırf annesine kızmak için yer arıyordu sanki... Hissediyordu. 'Aklın ermez' diyerek onu iteleyen annesine inat, olan biten herşeyi anlıyordu sanki... Bazen annesinin haklı olmasını istiyordu ama. Anlamamak ya da yanlış anlamak istiyordu... O zaman hayatı daha kolay olmaz mıydı hem? Anladığı şeylerin gerçeklikleri canını yakıyordu çünkü küçük kızın.

Önüne gelen çay bardağının masaya sertçe çarpmasıyla, düşüncelerinden sıçrayarak sandalyesine sinen Dila annesine bakamadı. Babası sinirle söylenirken yutkundu küçük kız. Acaba ne zaman gidecekti babası? Babalar ne zaman gelse huzursuzluk oluyordu. Onlar yokken herkes sadece kendisine kızıyordu ama sonra normale dönüyorlardı... Ama babalar varken herkes hep çok sinirliydi.

Kendisi için değil, annesi ve Mehmet Ali için endişeleniyordu en çok.

Babası ve Mehmet Alinin babası birlikte gider, birlikte dönerlerdi. Biliyordu Dila, Mehmet Ali ona söylemese de, babası yüzünden mutsuz olmuştu.

Bu yüzden sevmiyordu Dila babaları... Babalar mutsuzluk demekti.

-

İşkence gibi geçen kahvaltıdan sonra kapının önünde buluşup; "günaydın" dediler birbirlerine.

Elif uykusundan zorla uyandırıldığı için huysuz, Mehmet Ali ve Dila ise boylarından büyük hayat acıları yüzünden huysuzdu. Dila okula varana kadar geçtikleri her sokağı gözleriyle taramış, annesinin sokağa attığı yavru kedisini aramıştı ama yoktu. En ufak bir iz dahi yoktu... Küçük kızın mutsuzluğu çoğalıp kedere dönüşürken, farkında olmadan içinde ki cadı da susmaya başlamıştı. Bataklıkta çırpınırsan daha hızlı batmaz mısın hem? En iyisi susmak diyordu içten içe.

Gül ÇıkmazıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin