2 yıl sonra...
Dila - Amerika
Sabahın erken saatlerinde uyanmak zorunda kalmıştı yine. Gerçi bu hafta durmadan değişen mesai saatleri yüzünden hiç doğru düzgün uyuyamamıştı ama bu farklıydı. Mesaisi için hazırlanması gerekiyordu ama gördüğü kabus ile göğsü öyle sıkışmıştı ki, telefonu eline aldı. Telefonun kilidini açan parmakları, rehberinde ki isme bir türlü basamadı. İki yıl geçmişti... Dila için on yıl gibi süren koca iki yıl...
Geçen hafta gördüğü kabus o kadar gerçekti ki; nerede olduğunu, kim olduğunu, geçmişi bile umursamadan aramıştı Osman'ı. Osman, onun ağlayan sesini duyduğunda, panikle konuşmuş herkesin iyi olduğuna kendisini ikna ettikten sonra hal hatır sormuştu. Eskisi gibi değildi ama Dila bununla idare edeceğini düşünmüştü. 'Seni arada sırada arayabilir miyim?' diye sorduğu Osman kısa bir süre sessiz kalsa da, sonunda 'olur' demişti. Dila buruk bir gülümseme ile telefonu kaptırken o günden sonra abisini hiç aramamıştı. Aramayacağına dair de kendisine söz vermişti ama şimdi, yine böyle korkunç kabustan sonra deli gibi duymak istiyordu Osman'ın sesini...
Dolan gözlerini sinirle silip, göğsünde ki sancıyı yok sayarak; "arayacağım ve her şeyin çok güzel olduğunu öğreneceğim" dedi kendi kendine. "İsterse küfretsin. Sesinin soğukluğu umurumda bile olmayacak!"
Beklediği gibi olmadı... Telefonun ucunda ki adam ilk konuşmalarına göre daha ılımlı bir ses tonuyla açtı telefonu.
Osman, sessizliğinden rahatsız olarak; "Güzelim?" diye seslendiğinde, gözleri doldu hemen. Ne de çok özlemişti!
Yüreğinde ki yalnızlık acıyla kavrulurken, sesini neşeli tutmaya gayret ederek; "Yakışıklım, nasılsın bakalım?" Diye sorduğunda, Osman bir an duraksasa da ne olduğunu sormadı. Oysa eskiden neyin var Dalin derdi...
"İyiyim" dedi Osman. "İş güç işte. Koşturuyoruz. Sen nasılsın?"
"Bende iyiyim" dedi hemen. Artık dudakları otomatikti bu sorular için. İyi olmasa da bile bu cümle illa ki dökülüyordu dudaklarından.
İkiside sessizleşince, Dila gözlerinden inen yaşları sildi. Hal hatır sormadan öteye gidemiyordu demek artık konuşmaları... Sahi hakkın mı var ona kırılmaya? Diye soran iç sesine hak vererek yutkundu.
"Herkes iyi mi?"
"Evet" dedi Osman. Sanki işi vardı da ayıp olmasın diye kapatamıyordu telefonu. Onu geçiştirerek; "merak etme sen. Herkes bana emanet" Dediğinde, yürümeye başlamıştı.
"Biliyorum" dedi Dila. Kapatması gerektiğini de biliyordu aslında ama kapatamamıştı. Osman'ın adımlarını dinlerken; "Merak değilde... Özledim." Diyerek abisine minik bir itirafta buluğunda, Osman güldü. Bu Osman'ın daha önce kendisine hiç gülmediği bir gülüştü. Alaylı...
Ama yine de abisi kendisini kırmamak için; "Bizde özledik" dedi. Sesi bir anda sertleşmiş, soğumuştu... "Ama geleceğin her şeyden daha önemli. Bir karar verdin, arkasında durman gerek" dediğinde, genç kızın gözleri doldu. Dönme sakın diyor kısaca.
"Haklısın." Diye mırıldanarak yatağından kalktığında; "neyse" dedi gülümsemeye çalışarak. "Ben hazırlanayım artık. Kendine dikkat et." Adımlar durdu.
"Bekle-Bekle!" Dedi Osman hemen. Şüpheyle; "orda saat çok erken değil mi?" Diye sorunca; "koşuya çıkacağım" dedi hemen. Yalanda değildi. Durmadan koşuyordu akşama kadar...
"Kızım dikkat et bak! Gün aydınlanmadan falan..." Kısa bir an abisinin gerçek sesini ve telaşını duyduğuna sevinen yüreği bugün ihtiyacı olan bütün gücü bir anda toparladı sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Çıkmazı
RomanceBu hikayede güçlü adamların aslında ne kadar da korktuğunu... Kırılgan kadınlar ise aslında nasıl iyi birer savaşçı olduğunu göreceksiniz. Mehmet Alinin ve Dilanın hikayesini okuduğunuza pişman olmayacaksınız... Kesit; Küçük kız ağlamamak için kend...