(2 ay sonra)
"Anne! Ben çıkıyorum!"
"Tamam! Geç kalma sakın. Ha bir de Dila?"
"Efendim?"
"Aksam gelirken süt al kızım." Dila neşeyle gülümseyerek salladı başını. Artık çalışıyordu ve nasıl olmuştu bilmiyordu ama artık annesiyle arası daha iyi gibiydi. Yani en azından artık durup dururken dayak yemiyordu. Ya da annesi tarafından fazlalık gibi hissetmiyordu. Kendisini ev içinde önemli hissediyordu ve bu duygu o kadar iyi geliyordu ki ona! Artık sadece yiyip içip uyumuyordu. Aynı zamanda evine de bakıyordu... Sonunda işe yaradığını hissetmişti. Annesi için üstelik!
-
Erkenden açtığı kuaför dükkanının içini bir güzel süpürdükten sonra dünden yıkanan havluları serdi. Çayı koydu ve Esra ablasının gelmesini bekledi.
"Günaydın!" Diyerek neşeyle içeri giren kadına; "Günaydın Esra abla" diyerek gülümsedi. Yılların kuaförüydü Esra ablası. Aslında düğün seyran olmadıkça pek yoğun olmazdı, o yüzden tek başına idare etse de Dila'nın yanında çalışmasına izin vermişti. Dila bu işin içinde Osman abisinin parmağı olduğuna emindi ama sorduğunda, inkar edip durduğu için artık sormuyordu. İşi vardı. Seviyordu. Didiklemek niyeydi değil mi?
"Sen geç, ben sana çay koyayım abla."
"Ah canım benim. Ellerine sağlık," diyerek cam kenarına koyduğu koltuğuna yerleşen Esra ablası bakkaldan aldığı gazeteyi açtı. Hafta sonları birlikte magazin köşelerini okuyarak dedikodu yapmayı severlerdi.
Çayı koyup oturduğunda; "Kendine neden almadın?" Diye soran ablasına; "alırım sonra" diyerek geçiştirdi. Sevmezdi çayı ama bunu diyince de; 'ne içeceksin o zaman' diyerek konu uzadığı için geçiştirip duruyordu. Kimseye yük olmak istemiyordu. Su yeterdi hem... En güzeliydi.
"Ay! Bak bak hani sevgili değildiniz? Adam kızın evinden çıkarken yakalanmış!" Neşeyle kendisine haberi gösteren Esra ablasının elinde ki gazeteye tam eğilmiş haberi okuyordu ki, kapının açılmasıyla ikiside irkildi.
Heyecanla, "Buyrun?" Diyerek hemen ayağa kalmıştı ki, gördüğü yüz ile dondu. Bu oydu. Neredeyse iki ay önce o akşam Mehmet Ali ile birlikte olan kadındı. Sevgilisi yani dedi iç sesi hemen.
Kadın gülümseyerek; "maşa yaptıracağım" dediğinde, Dila kendisine gelemese de otomatiğe bağladığı için başını salladı. O "Buyrun" diyerek kadını saç yıkama setine götürürken, Esra ablası da maşayı ayarlamak için kalkmıştı.
—
"Ay!"
"Pardon" dedi hemen Dila telaşla. Kadının saçları o kadar yıpranmıştı ki tarak geçmiyordu resmen ıslak saçına! Ama elbette ki bu onu haklı yapmazdı. Keşke bakım kremini biraz daha sürseydim diye kendi kendine kızmadan edemedi.
"Yok kız" dedi ondan bekleyemeyecek bir sıcakkanlılıkla kadın. "Saçlarım yandı boyamaktan etmekten." Dediğinde Dila başını sallasa da Esra ablası; "sen geç ben yaparım" dedi.
"Kusura bakmayın" diyen Dila'ya gülerek; "ne alaka kızım, senin suçun ne?" diyen kadına gözlerini kısarak bakan Esra ablası; "ay!" Diye bağırdı bir anda.
"Ay sen şeysin!"
Kadın gülerek; "neyim?" Diye sorduğunda, Esra ablası elinde ki tarağı bırakıp ellerini çırptı.
"Necmiyenin kızı! Sibel!"
"Haha! Ay ne zaman tanıyacaksın diye merak ediyordum vallahi! Bozulacaktım. Az kalmıştı!" Sibel ıslak saçlarına aldırmadan ayağa kalkıp Esra ablasına sarıldığında, Dila içinde oluşan kıskançlığa dem vuramadı. Mehmet Aliden sonra Esra ablası gitmişti sanki elinden... Sırada kim vardı? Osman mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Çıkmazı
Lãng mạnBu hikayede güçlü adamların aslında ne kadar da korktuğunu... Kırılgan kadınlar ise aslında nasıl iyi birer savaşçı olduğunu göreceksiniz. Mehmet Alinin ve Dilanın hikayesini okuduğunuza pişman olmayacaksınız... Kesit; Küçük kız ağlamamak için kend...