19.

745 21 1
                                    


İnsanların huzursuzca etrafa bakması... Herkesin birbirine fısıldaması...

İçinde büyüyen öfke kalbini sarsada, dışarıdan bir o kadar sakin duruyordu. Osman ve Ahmet'in kendisine doğru yürüdüğünü görünce, ellerini sıktı. Yanlarında Dila yoktu... Belki de hazırlanmak için biraz daha zamana ihtiyacı vardı.

"Bir şey oldu" dedi Ahmet utana sıkıla ama gerisi gelmiyordu cümlesinin bir türlü...

Osman arkadaşının söyleyemeyeceğini anlayarak; "Dila yok!" dediğinde, yanında duran Faruk, Mehmet Ali'nin omzunu sıktı.

"Ne demek yok abi ya?!"

Kendi sorması gereken soruyu soran Faruk'a baktığında, arkadaşı elini çekerek bir adım geri çekildi. Yüzünde ki ifade nasıl bir haldeydi bilmiyordu ama Osman ve Ahmet'in yutkunduklarını gördü. Oysa bu korku yersizdi... Dila yoktu! Yoktu... Çünkü başına bir şey gelmişti. Aksi olamazdı. Dila kendisine aşıktı! Her zaman öyleydi... Çocukken bile aşıktı ona. Hep aşıktı. Her zaman...

Kaşları çatılan Mehmet Ali aklına gelen isimle yutkundu. Babası yanına geldiğinde; "Ferhan mı?" Diye sordu babasına. Babası kendisine kısa bir an şaşkınlıkla baksada, hızla toparlanıp ağzını açmıştı ki, konuşmasına müsade etmedi.

"Mekanını patlatan bendim" dedi sakince.

Bu sefer Osman konuşmak için ağzını açtı ama Mehmet Ali onunda konuşmasına izin vermedi. Elini kaldırıp Osmanı susturdu. Babasına bakıyordu hala... Neden bilmiyordu ama artık arkadaşlarının gözlerine bakmak istemiyordu. Orda gördüğü şeyler hoşuna gitmemişti.

"Benden intikam almak istedi. O yüzden kaçırmıştır Dilayı kesin... Arar ama birazdan. Tehdit eder! Şerefsiz!"

"Oğlum!" Diyen adama alayla gülümsesede, hızla soldu dudakları. Babası ona oğlum demezdi. Hem gözlerinde ki bu bakış da neydi? Acıma mı? Üzüntü mü? Ne?! Neden dolmuştu gözleri? Dilayı kurtaracaktı. Sızlanmaya ne gerek vardı?

"Hadi!" dedi herkese sıktığı dişlerinin arasından. "Aramasını bekleyemem. Gidelim! Aramamız gereken bir sürü mekan var!"

Ama yürümesine izin vermedi babası. "Bıraksana baba!" demesine rağmen hemde...

Sinirle babasını itip; "ulan bıraksana!" Diye bağırdığında, müzik kesildi. Herkes pür dikkat kendilerine bakarken, Osman'ın eli kolunu kavradı. Mehmet Ali arkadaşına bakmak için döndüğünde, yüzüne uzatılan mektup ile yutkundu. Gözleri yanarken, dudaklarının kıvrıldığını hissetti.

'Özür dilerim." Diye başlamıştı genç kız.

"İçimde hep bir boşlukla büyüdüm ben... Sevgisiz bir çocuktum. Biliyorsun... Çocukken o boşluğu senin dolduracağına o kadar emindim ki! Sen ne dersen de, ne yaparsan yap peşinden gelirdim... Çok seviyordum seni, beni sevmediğini haykırmana rağmen hemde! Sanki seni, beni sevmeye ikna edersem, annemle babamda severdi beni... Sen sevdikten sonra herkes sever gibi geliyordu. Seni ikna etmek daha zordu çünkü... Oysa sen, anne ve babamın veremediği sevgiyi veremezdin ki! Ben bunu çok geç anladım...

Seni böyle terk etmemi hak etmediğini biliyorum ama bunu yüzüne bakarak yapamazdım. Kabul etmeyeceğini de biliyordum... Çünkü beni korumak istiyorsun... Oysa beni annemden, babamdan ve mahalleden korumana gerek yok... Olmamalıydı... Bunu sana yapmaya hakkım yoktu. Kimsenin yok.

Bizim ki aşk değildi, sen demiştin. En başından demiştin hemde... Ama ben inanmak istemedim. Oysa artık anlıyorum. Bu aşk değil, doğru değil, normal değil... Mecburiyetlerle dolu bir evlilik istemiyorum. Seni de mecbur etmek istemedim kendime.

Gül ÇıkmazıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin