Etrafta ki cesetleri toplayıp tek bir yere yığmak, kayıplarımızı gömerken, diğerlerinin cesetlerini yakmak neredeyse bir günümüzü almıştı.
Üstelik fazlasıyla yaralımız da vardı. Dominik ve Marco' da bunlara dahildi...
Avalon'da ki yemekhaneyi bu kez bir revire çevirmiştik.
Cadılar bu işte gayet iyiydi. Ciddi yaralı olanlarla ve neredeyse ölmek üzere olanlarla Marcus bizzat kendisi ilgilenmişti ancak onların dışında neredeyse dört yüze yakın yaralımız vardı ve tek tek hepsiyle ilgilenemezdi.
Cadıların kullandığı büyüler de iş görüyordu.
Sean ile beraber, yemekhaneden bozma revire girdiğim an etraf yaralıların inlemeleri, etrafta koşuşturup duran cadılar ve kullandıkları şifalı bitkilerin bile bastıramadığı o bakırımsı kan kokusuyla doluydu.
Amacım biran önce Marco'yu ve Dominik'i bulmaktı. Sean; Dominik'in başından, Marco'nun ise karnından yaralandığını söylemişti. Durumlarının ciddi olmadığında ısrarcı olsa da yine de ilk iş onları görmek istemiştim.
Yere serilmiş yüzlerce yatak arasında Marco'ya, ya da Dominik'e ait olanları bulmak biraz zaman alabilirdi ancak o an yanlarında olan Jamar, bir işaret feneri gibi parlıyorlardı. Marco, sırtını hafifçe duvara yaslamış yarı oturur bir pozisyonda, elinde ki bezle karnında ki yaraya tampon yaparken yanındakilere hevesle bir şeyler anlatıyordu.
Dominik ise yüzünü acı çeker gibi buruşturmuştu. Kafası ise çoktan bir sargı beziyle sarılmıştı
Gözlerim kısacık bir an Jamar'ın sırtına kaydı ve çoktan birisi tarafından yarasının tedavi edilip, sarıldığını gördüm ve içten içe sırıtmaktan kendimi alamadım.
Yanlarına gittiğimde Dominik, "Alex!" dedi neşeyle. Bir an için nedense acısını bile unutmuş görünüyordu. Zaten Sean'ın söylediğine göre başına sadece bir kılıcın kabzası isabet etmişti. Sadece ufacık bir şişlik vardı ama yine de ne olur, ne olmaz diye kontrol edilmişti. Ancak ciddi bir durumunun olmadığından Sean bizzat emin olduğunu söylese de yine de benim içim onu görmeden rahat etmeyecekti.
Ona gülümseyerek göz kırptım ve "İlk savaşın nasıl gitti?" diye sordum.
Yine yüzünü buruştururken, "Sonuncu olacağını düşündüm. Bundan böyle kalede kalacağım." dedi somurtarak. Kesinlikle ilgi isteyen şımarık bir çocuğa benziyordu ve ona inanılmaz yakışıyordu.
Bir kahkaha atmaktan kendimi alamadım ve "Gerçek bir savaşçı ruhu var sende." diyerek karşılık verdim.
"Ağrın nasıl?"
"Aynı... Bana sürekli hayatta olduğumu hatırlatıyor. Yaşamam gerektiğini." deyip duraksayarak yavru köpek bakışlarını benimkilere dikti ve "Ölüyor olabilir miyim?" diye sordu.
Gözlerimi devirdim. "Sen ölümlüsün. Doğduğun günden beri ölüyorsun Dominik." dememe somurtmuştu.
Tam o sırada Jamar, "Her şeye rağmen kazandık Alex." dedi gözleri sevinçle ışıldayarak.
Bakışlarımı bu kez ona dikip kafamı sallayarak onayladım. "Yalnızca bir muharebe. Savaş aslında daha yeni başlıyor. Bu fırtına öncesi ufak bir serinlikti sadece." dedim.
Jamar'ın gözleri dikkatle benimkiler arasında gidip gelirken aramızda oluşan sessizliği Marco bozup, "Nasıl savaştığımı gördün mü Alex?" diye sordu heyecanla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AĒVA +18 (Avesta Serisi 3. Kitap FİNAL)
FantasySöz konusu olan birini kaybetmek gibi ince bir ip olunca her an yıkıma hazır hale gelirdiniz. Kalbinizin bir parçasının daha kopup gittiği bir hiçliğe düşerdiniz ve orada sadece acı olurdu. Bir sevgiyi, bir güveni, düşündükçe sizi mutlu eden hatıral...