Gözlerimi uyuyakaldığım nemli yeşillikler arasında açtım bir anda.
Hava çoktan kararmış, ruhum sanki kapkara gecenin ağırlığıyla dolmuştu.
Hızla yerimden doğrulup, hala beni sabırla bekleyen atıma doğru ilerledim...
Tam o anda bulutların arasından yeniden kendini gösteren ay ışığı, tıpkı on altı yıl önce o mağara uyandığım zaman olduğu gibi yolumu aydınlatıyor, düşüncelerime ışık tutuyordu sanki.
Atımı hızla Shadowlands'e doğru yönlendirdim. Ancak ormanın içinde kalıp, yollardan ve patikalardan özellikle uzak durdum.
İstediğim son şey meraklı gözlerdi ve buraları avucumun içi gibi bilmek kesinlikle avantajımaydı.
Yol boyunca kafamdan sürekli Saya'nın sözleri geçiyordu.
"Şimdi Shadowlands denen topraklar altı bin yıl önce Ahura'spertaların eviydi..."
Ben burada doğmuş ve on yaşına kadar bu topraklarda yaşamıştım.
Binlerce yıl önce...
Siktir!
Daha yıllarca önce burada ki ormana girmenin tehlikeli ve eğer şanslıysam ölüm demek olduğunu bilirken bile bana huzur ve güven veriyor gibi hissettirmesi tesadüf değildi.
Saya'nın yaşamamız için burayı seçmesi tesadüf değildi...
Shadowmon'a yaklaşınca atımı bir ağaca bağlayıp hızla girişe yöneldim.
Her iki giriş kapısı da sanki gelenlere kucak açar gibi sonuna kadar açık, askerler koyu bir sohbetteydi. Surların üzerinde gezinen askerleri duvarın dibinde ve karanlık gölgelerin korumasında, görüş alanları dışında kalarak atlattım.
Kapıları sorun yaşamadan geçtiğim an şehirde çatıları kullanarak ilerledim.
Şehrin birbirine bu kadar bitişik çatıları olması yine işimi kolaylaştırıyordu.
Muhtemelen bu yapıları yaparlarken günün birinde kimsenin ulaşım için kullanma ihtimali akıllarına gelmemişti.
İstediğim yere geldiğimde bakışlarım hızla etrafımda gezindi.
Dürüst olmak gerekirse etrafta bu kez her zamankinden fazla asker olduğunu düşünüyordum. Muhtemelen Kain, Kahris'den kolay kolay vazgeçmeyeceğimi düşünmüş olmalıydı ki sonuna kadar haklıydı.
Hala vazgeçmemiştim...
Kimsenin etrafta olmadığından emin olduğum an tünediğim çatıdan çevik bir hareketle aşağıya atlayıp, yine gölgelerde ve tenha köşelerde kalarak ilerledim.
Şehrin bu kısmında yaşayan kimse olmadığından ve kaleyle arasında kayda değer bir mesafe olduğundan etraf bom boştu ancak yine de risk almıyordum.
Dar patikayı geçip merdivenlerden indiğim an hayatımda gördüğüm en muhteşem yapı... Flavium tam karşımdaydı.
Ben yine burayı ilk gördüğüm günkü gibi hayranlıkla, her biri birbirini destekleyen dış çevrede ki kemerleri, devasa taş blokları ve atmosferin büyüleyiciliğine bakarken, Duncan'ın buraya beni getirildiğinde söylediği her şey aklımdaydı.
''Burası Flavium''
"Kadim zamanlardan günümüze kalmasına müsaade ettiğimiz tek yer."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AĒVA +18 (Avesta Serisi 3. Kitap FİNAL)
FantastikSöz konusu olan birini kaybetmek gibi ince bir ip olunca her an yıkıma hazır hale gelirdiniz. Kalbinizin bir parçasının daha kopup gittiği bir hiçliğe düşerdiniz ve orada sadece acı olurdu. Bir sevgiyi, bir güveni, düşündükçe sizi mutlu eden hatıral...