Kabul salonu gibi görünen geniş bir odadayız.
Nerede ve hangi zamanda olduğumu bir şekilde o an bile biliyorum.
"Bu kadar erken gelmemelilerdi. Vaktimiz kalmalıydı." diyor Edgar endişeli bir sesle.
Annemin bakışları Edgar'ın kucağında bir battaniyeye sarılmış küçük bedenime kayıyor hüzünle.
"Etemmuları çağırmış Edgar, gelen haberde yazan buydu." derken bile bakışlarını benden ayırmıyor. Sanki bana bakmaya doyamıyormuş gibi bir özlemle nemlenmiş gözleri.
"Herkes beni şehrin arka kapısında olarak biliyor. Elimden geldiği kadar size kaçabilmeniz için vakit kazandıracağım. Ne yapacağını biliyorsun, kılıçları aldın değil mi?"
"Evet." diyor Edgar kafasını annemi onaylar gibi sallayıp.
"Acele etmelisin." derken ağlamaya başlıyor ve eğilerek alnıma içten bir öpücük konduruyor. "Seni çok seviyorum Aēva. Bir gün yeniden buluşacağımızı biliyorum. Bunu gözlerinde görüyorum." dediği an şaşkınlıkla ona bakıyorum ve kafasını kaldırıp tam olarak durduğum yere, sanki beni görebiliyormuş gibi bana bakmaya başlıyor.
Edgar'ın kucağında benimle salonun arka tarafında bulunan kapıya doğru yöneldiğini sadece göz ucuyla bile olsa görüyorum. Çünkü bakışlarımı, gözlerini beni görebiliyormuş gibi üzerime dikmiş annemden ayıramıyorum...
Bir süre dikkatle ve hasretle bakıyoruz birbirimize...
"Anne." diye seslenip bir umutla ona doğru adım attığım an salona giren ayak seslerine dönüyor bakışları...
Ve "Miles, oğlum..." diyor ona doğru kollarını açarak telaşla gelen küçük oğlan çocuğuna. Sesinde ki sevgi ve şefkat benimle konuşurken kullandığı ses tonunun aynısı ve o an Miles'ı benden farklı görmediğini anlıyorum. Onu kendi oğlu gibi sevdiğini ve korumak için canını dişine taktığını anlıyordum.
Annem eğilerek kendisine koşarak gelen Miles'a sarılırken, bakışları Miles'ın yanında ki bir düzine askere kayıyor ve "Onu canınız pahasına koruyacağınızı biliyorum. Acele etmeniz lazım. Hızla şehri terk edip, onu Theremore'a götüreceksiniz." diyor onlara da...
Bir an için görüşüm yine bulanıklaşıyor...
Burnuma dolan is kokusu ciğerlerimi yakıyor ve sanki bir çığlık gibi boğazıma yapışmış bir türlü gitmiyor.
Devasa alevler etrafta ki her şeyi yutarken, kulaklarımı uğuldatan çığlıklar, panik ve korku dolu koşuşturmalar yine her yerde.
Tam o anda ileride yıkık dökük bir binanın köşesinden dönüp merdivenlerden inerek bana doğru gelen adamı etrafta ki dumana rağmen görebiliyorum.
Kucağında kahverengi bir battaniyeye sararak taşıdığı o ufacık bedenin bana ait olduğunu da...
Edgar...
Kaşlarımı çatarak onu izlemeye başlıyorum.
Hızla önümden geçip giderken bir anda karanlıktan çıkan iri yarı bir bedenin boynuna dayadığı kılıçla donup kalıyor.
Siktir!
Duncan...
Duncan kılıcı tutuşunu biraz bile gevşetmeden, yavaş adımlarla Edgar'ın önüne doğru hareketlenip tam karşısında duruyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AĒVA +18 (Avesta Serisi 3. Kitap FİNAL)
FantastikSöz konusu olan birini kaybetmek gibi ince bir ip olunca her an yıkıma hazır hale gelirdiniz. Kalbinizin bir parçasının daha kopup gittiği bir hiçliğe düşerdiniz ve orada sadece acı olurdu. Bir sevgiyi, bir güveni, düşündükçe sizi mutlu eden hatıral...