12 Ağustos Cumartesi günü saat 20.00'da Kuşadası Kitap Fuarı'nda bir imza günümüz olacak, hepinizi sarılmak, sohbet etmek, Lal final hakkında konuşmak için beklerim <3
78.BÖLÜM "ÇAĞAN VE ÖYKÜ"
Diğer gün, hastane odam çiçeklerle doluydu. Yaşadıklarımın ağırlığına rağmen, gece boyu hayatımın en huzurlu uykusunu çekmiştim. Artık bütün zorlukların arkada kaldığını biliyordum, çünkü Yiğit "Bu burada bitmedi," diye hayatımızdan çıktığından beri, bir gün bir olumsuzluk olacağı fikri hep aklımdaydı. Bazı geceler arkamda bir gölge hisseder korkar, döner bakardım. O zamanlar, o olduğunu bilmez ama tedirgin hissederdim. Şimdiyse, onun bir takıntıdan ibaret olduğunu, Yiğit olduğunu biliyordum. Ölmüştü bitmişti ve artık korkmam, tedirgin olmam gereken hiçbir şey kalmamıştı.
Kuvars tüm gece başımda beklemiş, hiç uyumamış olsa da sabah dinç görünüyordu. Gözleri tedirginlikle üzerimde gezinirken, ona gülümsedim. "Bu çiçekler ne böyle?"
"Ziyaret saati değil ama oldukça çok ziyaretçin var, hepsi kapıda bekliyor, eğer iyi hissetmiyorsan hepsini zevkle kovabilirim." Ona gülümsedim.
"Ç-çağır lütfen," dedim. "Bu güzel çiçekler için teşekkür edeyim."
Kuvars sıkıntıyla bir nefes verip kapıyı açtı. "Sizi bekliyor, çok yormak yok."
Ve kapıda bekleyen herkes Kuvars'ın çağrısıyla odama akın etti. İlk girenler fakülteden arkadaşlarımdı. Buse ve Aslı.
"Cemre," dediler. "Duyduğumuz gibi geldik, şimdi nasılsın?" Onlara gülümsedim. Eskiden yapayalnız hissederdim ama şimdi bir sürü güzel dost kazanmıştım. En yakınlarım Reha, Öykü ve Çağan olmasına rağmen, fakültedeki tüm arkadaşlarımı çok seviyordum. Özellikle son dönemlerde Aslı ve Buse'yle arkadaşlığımızda ilerlemişti, bazen bana geliyorlardı ve ders çalışırken akşamı nasıl ediyorduk bilemiyordum.
Hemen arkasından, Eliza, Kılıç ve minik bebekleri Efe girdi. Efe'yi Kılıç sıkıcı tutmuştu. "Çok geçmiş olsun Cemre," dedi Kılıç bana endişeyle bakarken. Kuvars hâlâ Kılıç'a soğuk davransa da arada akşam yemeklerimizi beraber yiyorduk ve her şeye, tüm yaşananlara rağmen Kuvars Efe'yi görünce dayanamıyordu. Dünyanın en harika dayısıydı. Efe ağladığında, onu kucağında uyutuyor, uykusuna yardımcı olsun diye piyano çalıyordu. O anları görünce, onun ne kadar mükemmel bir baba olacağını hayal etmeden edemiyordum.
Eliza "İyisin değil mi?" diye yanıma geldi direkt, serumlu olan kolumu tuttu ve elimi sıkıca avucunun içerisine aldı. "Dünyanın çivisi çıkmış, inanamıyorum, takıntılı manyağa bak. Üstüne çalışanlardan birini vurmuş."
Kuvars'a döndüm yine. Niyazi Bey'in durumu ile ilgili bir gelişme var mıydı merak ediyordum. Daha dudaklarım aralanmadan "Ameliyatı başarılı geçti, hayati tehlikesi yok," dedi. Bu içimdeki tüm tedirginliği götürürken, derin bir nefes verdim.
Eliza'ların arkasından Reha girdi. "Cemre," dedi hızla. "Nasılsın? Doktorunla konuştum, değerlerin şu an çok daha iyi görünüyor. Nasıl hissediyorsun?"
"İyiyim," dedim hepsine yanıt olarak. "Geçti gitti, kurtulduk."
Tam o sırada kapıdan Öykü girdi. Gözleri ağlamaktan kızarmış ve şişmişti. "Cemoşum," dedi yanıma gelirken. Kendini zor teskin ediyor gibiydi. "Nasılsın, iyi misin?"
"İyiyim, hayatım," dedim. "Geçti gitti."
"Var ya, eğer o şerefsiz yaşasaydı bir dakika gün yüzü göstermezdim kalan ömrü boyunca. Bu it oğlu itler yüzünden, kaç kadın bu duruma düşüyor, Allah hepsinin soyunu sopunu tüketsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAL
Romance"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Ben sana böyle his-," duraksadı. "İnsanlar nasıl seni yaralayabiliyorlar?" Konuşma engelli bir kız ve onun için işa...