Bölüm 11 ❝ DEHŞET ❞

33.6K 1.9K 2.6K
                                    


DEHŞET
━━━━━━━━━━━━━━━

Rüzgar saçlarımı uçurup yüzüme dağınıkça savurduğunda buz gibi havaya rağmen üşümediğimi hissettim. Tanık olduğum onca şeyden sonra hissizleşmiştim.

Aracın yanına geldiğimizde Yaman'ın arabaya binmesiyle gözlerim karanlığın el verdiği kadar etrafı taradı fakat bu dağ başında kaçıp gitme ihtimalim sıfırdı. Onunla her ne kadar aynı ortamda bulunmak istemesem de arabaya binmek zorundaydım.

Kapıyı açıp içeri girdiğimde Yaman'ın motoru çalıştırması bir oldu. Araç tekerlekleri ağlatarak öne atıldığında hâlâ öfkesinin dinmediğini fark ettim. Ellerim içgüdüsel bir şekilde emniyet kemerine gittiğinde ise ondan korktuğumu daha fazla belli etmemek için duraksadım ve kollarımı göğsümün altında bağladım. Kendisinden ürktüğümü fark ettikçe daha çok üzerime geldiğini düşünüyordum.

"Samet denilen adamı nereden tanıyorsun?" diye sordu neşter gibi keskin bir sesle. "Diğer şerefsizle ne ilgisi var onun?"

Sesindeki keskin emri duymama rağmen yine de oralı olmadım. Cevap vermeden başımı camdan dışarı çevirdim. Onunla konuşmak istemiyordum. Tek derdim bir an evvel hapishaneme gidip uyuyup, her şeyi unutmaktı.

"Sorularıma cevap ver!" diye konuştu. "O adamı nereden tanıyorsun dedim."

Gözlerimi öfkeyle ona dikerken sinirden elim ayağım titremeye başlamıştı. Her an hayatıma müdahale edip hesap sormasından usanmıştım. "Seni ilgilendiren bir durum mu var ortada?" diye sordum öfkeyle. "Sana ne nereden tanıyorsam tanıyorum. Sana ne onlardan ya da benden? Sen işine baksana!"

Başını usulca bana çevirdiğinde yüz hatlarını karanlık ortamdan dolayı çok seçemedim ancak zaten sinirliydi ve son kelimelerimden sonra daha da gerildiğini anlamam zor olmadı.

Gözlerini benden alıp yola çevirirken elinin vitese uzandığını gördüm. "Ya demek öyle!" dedi sakinlik maskesinin altında gizlenen hiddetiyle. "Anlaşılan hâlâ akıllanmamışsın."

Yönünü sokak lambalarının aydınlattığı yola tekrar çevirip aracın hızını artırarak pürüzlü zeminde sarsılarak gitmeye başladığımızda, kollarımı çözmemek adına savaş vermeye başladım. Beni korkutmak için yapıyordu.

"Ben senin hiçbir şeyin değilim!" diye konuştum hızdan dolayı sesim gergin çıkmıştı. "Bana hesap sormaktan vazgeç artık."

Ruhsuz bir şekilde güldüğünü duyduğumda gülüşü bile beni tedirgin etmeye yetti. Davranışları çok hastalıklıydı. "Benim hayatıma dahil olduktan sonra bunu söylemek için geç kaldın." dedi kendini kontrol etmeye çalıştığı bir sesle ve biraz daha artırdı hızını. "Anlatıyor musun?"

İçimde baş gelemediğim korkuya rağmen ona boyun eğmek gururuma dokunuyordu. "Sen benim hayatımda kalıcı olmayan bir yabancısın." dedim. "Sana hiçbir şey anlatmak zorunda değilim."

"Tamam." dedi kabullenircesine. "Sen bilirsin."

Hızını kesmeden ana yola girdiğinde yanımızdan geçen kamyonete son anda çarpmaktan kurtulup direksiyonun hakimiyetini kaybetmeden başını bana çevirdi. Göz ucuyla da olsa onun her hareketini görebiliyordum, bana baktığının farkındaydım ancak başımı çevirecek kadar cesaretli değildim. Gözlerimi yoldan alamadığım gibi elimin biriyle koltuğun kenarını kavramış diğerini de yukarı kaldırıp üst tarafta bulunan kulpu sıkıca kavramıştım. Geçmişe ait kareler gözümün önünde uçuşurken gerçekleştirdiğim eylemin farkında bile değildim.

TESLİMİYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin