Bölüm 34 ❝ YEŞEREN UMUTLAR ❞

28.3K 2K 1.5K
                                    


Yeşeren Umutlar
━━━━━━━━━━━━━━━

Avucumun içindeki dikiş izlerine bakarken zihnim derin bir sessizliğe gömülmüş, kendimi dili kesilmiş bir yalnızlığın içine atılmış gibi hissediyordum. Bu kesik izi ömrümün sonuna kadar Yaman'dan hatıra olarak kalacak, ölürken bile o anları aklımdan bir türlü çıkarıp atamayacaktım.

İşaret parmağımı gezdirdiğim izlere bakıp burukça gülümserken derin bir nefes aldım. Yaman, hayatımın tam ortasına bir bomba gibi düşmüş, dengelerimin anında tuzla buz olup karman çorman olmasına neden olmuştu. Tıpkı on üç gün önce bu yaranın açılmasına sebep olduğu gibi...

Yorgun zihnimde beliren görüntülere engel olmak adına mutfak penceresinin önünden çekilip camı kapattım ve ayakta kalmam gerektiğini kendime hatırlatarak yiyecek bir şeyler hazırlamak için tezgahın başına geçtim. Yaman, buzdolabını ağzına kadar doldurmuş, evde eksik bir şey bırakmamıştı. Fakat sorun evdeki yiyeceklerde değil tamamen bendeydi. Öyle bir salmıştım ki kendimi, düzensiz beslendiğim için iştahım tamamen kapanmış, aldığım bir iki lokma da tıkanıyor, aç olduğum hâlde kursağım tıka basa dolu gibi hissediyordum.

Yemek işinden vazgeçip odaya geçtiğimde üzerime kot pantolon ve bir tişört giydim. Eğer biraz daha bu evin içinde kalacak olursam kafayı yemem an meselesiydi. Günlerdir yalnızdım. Yaman, o günkü konuşmasından sonra birkaç kez eve gelmiş, benimle aynı ortamda bulunduğu zamanlarda dahi lazım olmadıkça diyaloğa bile girmemişti. Aramıza öyle geçit vermez bir duvar örmüştü ki asla ama asla ona ulaşamıyordum. Ona yaklaşamıyordum, yaklaşmama izin vermiyor benimle hiçbir şekilde iletişime geçmek istemiyordu. Zaten daha sonra iyi olduğuma kanaat getirmiş olacak ki bir daha uğramamıştı. Belki de içindeki tüm zehri böyle atabileceğini umuyordu...

Bense, benliğime büyük hasarlar vermesine göz yumuyor, bir umut hâlâ onu bekliyordum. En çok da dün beklemiştim onu. Dikişler alınırken yanımda olacağına adım gibi emindim ama olmamıştı işte... Yerine İnci gelmiş, Ozan'ın işi bitinceye dek yanımdan ayrılmamıştı. Dikişler alındıktan sonra da kalmak istemişti fakat gerek olmadığını söyleyip kibarca reddetmiştim. İstediğim kişi varlığını benden esirgerken, etrafımda hiç kimseyi görmek istemiyordum.

Ağlamanın sınırında olduğumu fark edip derince iç çektiğimde dairenin kapısını kapayıp anahtarı cebime attım. Belki de o gün, o konuşmayı yaptığı an çıkıp gitmem gerekiyordu bu evden, fakat suçsuz olduğum hâlde gitmem demek, tüm ithamlarını kabul etmem demekti.

Haksız olduğum bir konu vardı, biliyorum. Ekrem'in, Yaman'a düşman olduğunu bile bile gitmek büyük bir delikti. Fakat o an kaçmaya o kadar odaklanmıştım ki, Ekrem denilen adamın bana zarar verme olasılığını bile göz ardı etmiştim. Elbette daha gider gitmez pişman olduğum an daha dün gibi aklımdaydı ama iş işten geçmişti işte... Maalesef son pişmanlık fayda vermiyordu.

Beni yavaş yavaş çökerten düşüncelerimi zor da olsa dağıtıp aşağıya inerken tükenmişliği bedenimin her santiminde hissediyordum. Merdivenleri inip kapının önünde Ali'yi görmem ise bir anda düşüncelerimden sıyrılıp duraksamama neden oldu. Ali de beni gördüğüne şaşırmış olacak ki içtiği yarım sigarasını yere atıp ayağıyla söndürürken telaşla yanıma kadar gelmişti.

"Bir şey mi lazım, Cemre Hanım?" diye sordu.

Hâlâ şaşkınlıkla ona bakarken sorduğu soruyu es geçip, "Senin burada ne işin var?" dedim. "Yaman gitmeni istememiş miydi?"

Sorduğum soru üzerine Ali'nin kaşları hafifçe havalandı ve başını iki yana salladı. "Biz buradan hiç ayrılmadık ki." dedi afallamış gözlerle yüzüme bakarken. "Diğer arkadaşla nöbetleşe duruyoruz."

TESLİMİYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin