Bölüm 40 ❝ KALBİM AYAKLARININ DİBİNDE ❞

28.1K 1.8K 1.7K
                                    

Ayaklarının Dibinde
━━━━━━━━━━━━━━━

Ay ışığının aydınlattığı ıssız, bomboş yolda ilerlerken başımı camdan dışarıya çevirmiş, karanlığın esir aldığı tepelerin gökyüzüyle birleştiği o kusursuz manzarayı izliyordum. Yaman'dan önce ve Yaman'dan sonra diye ikiye ayrılan hayatımı en iyi özetleyen görüntü buydu sanırım. Parlak bir geçmişim olduğu söylenemezdi, fakat benim gözümde karanlığın tek hâkimi olan adamın yaşantısı tıpkı gözlerimin önüne serilen yeryüzü gibiydi. İlk zamanlar korkup ondan uzaklaşmak isterken şimdi gözüm kapalı o karanlığın içine doğru ilerliyordum. Ve ne yazık ki istemeden de olsa ardımda bıraktıklarımı bu karanlığa çekiyordum.

Bencilce olabilirdi ama özlüyordum, çünkü aydınlığa ihtiyacım vardı. Bu kargaşanın durulmasını ve o sakinliği yeniden hissetmeyi istiyordum. Bunun için gereksinim duyduğum tek insan Cihan'dı.

Belki ona ulaşmakla yanlış bir adım atmıştım, belki de en hayırlısı beni kötü bilip yoluna devam etmesiydi ama yapamamıştım işte. Her şey üst üste gelip içinden çıkamayacağım bir hâle büründüğünde onun ışığına gereksinim duymuştum. Şimdi ise yaptığım şeyin sonuçları içimi bir kurt gibi kemiriyordu.

Sadece o anlığına üstümden ağır bir yük kalkmış, aramızı bir nebze olsun düzeltmenin verdiği bir rahatlama yaşamıştım. Fakat aynı şeyi onun için söylemek güçtü. Anlatmak zorunda kaldığım gerçeklerin dağ misali Cihan'ın omuzlarına bindiğinin de farkındaydım.

"Yine gittin uzaklara."

Yaman'ın sesiyle dalgın bakışlarım ona doğru dönerken, iç hesaplaşmamı bir kenara itip, "Niye yanmıyor bu lambalar?" diye isyan ettim ve nefesimi sıkıntıyla bıraktım. "Aynı korku filmi gibi şuraya bak."

"Korkuyor musun?"

Onun afallayan sesine aldırmadan, "Karanlığı hiç sevmiyorum." diye mırıldandım ve kalın askılı tişörtümün üzerine dökülen saçlarımı sırtımın üzerine doğru saldım. "Burası da dağ başı resmen, insan bir tuhaf oluyor."

Aracın farı akıp giden yolu aydınlatırken içeriye bir faydası olmadığı için Yaman'ın yüzündeki ifadeyi seçmek oldukça zordu. Önce sadece elinin havalandığını hissettim, ardından tavanın lambasını açıp bana kısa bir bakış attığında yeniden önüne döndü. "Sen iste dünyayı yakarım, güzelim."

Minik lambanın turuncu ışığı içeriyi rahatsız edici bir şekilde aydınlatırken pozisyonumu bozmadan başımı arkaya yaslayıp, keskin yüz hatlarını hayranlıkla ezberlemeye devam ettim. Koyu renk kot pantolonunun üzerine bıraktığı beyaz gömleğinin manşetlerini birkaç kez kıvırmış, gömleğin üst iki düğmesini açarak çekici bir görüntüyü gözlerimin önüne sermişti. Tek eli ise rahatça direksiyondayken diğer elini ikiye ayırdığı bacağının üzerine koymuş, lazım oldukça vitesi kullanıyor, sıradan gibi görünen fakat hormonlarımı ayağa kaldıran ufak hareketleri omurgamdan aşağı ufak titremeler yolluyordu. Ve ben, sürekli duygu değişimi yaşarken kesinlikle iyi değildim!

Kafasını çevirip serseri bir şekilde göz kırptığında, başını hafifçe sarstı. "Şimdi ne düşünüyorsun?"

Bir bilsen...

TESLİMİYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin