Bölüm 32 ❝ AYNI YERDEN ACIYORUZ ❞

26.3K 1.9K 1.2K
                                    

Aynı yerden acıyoruz
━━━━━━━━━━━━━━━

Ağrıyan başımı ellerimin arasına alıp yatakta bir müddet oturdum. Kafama darbe almışım gibi ağrıyordu. Ayağa kalktım ve mutfağa geçtiğimde dolaptan aldığım ağrı kesiciyi birkaç yudum suyla mideme gönderip, çekmeceden aldığım bir bisküvi ile salona geçtim. Boğazım yanmaya başlamış, bedenimde inceden inceye bir kırgınlık yayılmaya başlamıştı. Dün gece kolumu kaldırmaya dermanım olmadığı için çıplak yatmış, o da yetmezmiş gibi içimdeki yangına bir faydası olacak umuduyla balkonun kapısını açıp ıslak saçlarla uyumuştum. Zaten denizin soğuk suları şifayı kapacağımın habercisiydi fakat bunlar da üzerine tuz biber olmuştu.

Gece gürültüyle uyandığımda korkup kapının dibinde üşüyerek beklemek belki benim aptallığımdı. Ama o an hasta olmak umurumda bile değildi. İçi yanan bir insan, acıyla kavrulurken ne kadar sağlıklı düşünebilirdi ki?

Uyandığımda saat üçe geliyordu ve hâlâ uykum vardı. Çünkü o zaman dilimi içinde elimin acısından dolayı defalarca uyanmış zor olsa da yeniden uyumayı başarmıştım. Eşofmanın iç yüzeyi dizlerime takıldıkça canımı acıtmış hâlâ da sürtündükçe yakıyordu fakat elimin içi kadar yoğun değildi.

Birkaç tane yediğim bisküvi paketini koltuğun üzerine bırakıp daha fazla dayanamadığım için tekrar odaya geçtim ve gardıroba ulaşıp şortumu aldım. Eğer biraz daha bu eşofman bacağımda kalacak olursa dizlerim daha çok tahriş olacaktı.

Eşofmanı üzerimden dikkatle sıyırıp şortu bacaklarıma geçirdiğimde hava alması için yatak odasındaki balkonun kapısını ardına kadar açıp tekrar salona geçtim. Salondaki tekli koltuğa oturup dışarıyı izlemeye başladığımda ise hafif bir ürperti geçti bedenimden. Hava birkaç gün öncesine kadar sıcacıktı ama dün gece yağmurun etkisiyle soğumuş, birden bire yeniden serinlemişti. Şu an yine gökyüzünü sarmalayan gri bulutlarla güneşin kolay kolay yüzünü göstermeyeceğini de anlamıştım.

Derince soluduğumda boğuluyormuşum gibi hissettim. Bunun tek sebebi vücudumda ki kırgınlık ya da kesik izleri değildi. Tamamen Yaman'ın yokluğundan kaynaklanıyordu.

Elim telefona gittiğinde ekranı açıp numarasına baktım. Aramak isteği ağır bastığında ise ekranı kapatıp telefonu tekrar koltuğun üzerine bıraktım. Ondan gitmeyeyim diye önüme barikatlar kuran, bulduğu her fırsatta aşkını dile getiren adam artık yoktu. Belki de o şatafatlı aşkı çoktan bitmişti, beni silip atmıştı.

Bu kadar basit miydi? İnsan seviyorum dediği bir kadını ilk hatasında yıkıp gider miydi?

Empati kurduğum zaman tepkisine elbette hak veriyordum fakat bitti diyerek bana yolu göstermesini hazmedemiyordum. Kalbim en çok da ona olan sevgime inanmayışından dolayı böylesine acıyordu.

İzlediğim caddeye düştü gözlerim. Yoktu. Bitirmişti işte. Çekip gitmem gerekiyordu ama böylesine bir ayrılığı reddeden kalbim savaşmam ve onu geri kazanmam için mücadele etmem gerektiğini fısıldıyordu.

Oturduğum koltuğa biraz daha sinerek bacaklarımı karnıma çektim ve kalbim sızım sızım sızlarken gözlerimi yumdum. Gelmeyecekti... Sadece kendimi kandırıyordum.

Sigaranın dumanı ile karışıp genzimi yakmaya başlayan ağır içki kokusu zihnimi dürtmeye başladığında kirpiklerimi usulca araladım ve beynim kendini toparlamaya uğraşırken bir an nerede olduğumu idrak etmeye çalıştım. Yanağımı koltuğun saten yüzeyinden ayırıp uykulu gözlerim etrafı gezinirken hava çoktan kararmış içerisi dışarıdaki sokak lambası ile loş bir ışığa bürünmüştü.

TESLİMİYETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin