Final (1)| Anne

910 67 219
                                    

Selam, n'aber?

Finalin ilk partıyla geldim, çok severek yazdım bu bölümü. Medyada Doruk'un kıymetlisi olan üç kadını görüyorsunuz, bölümde ise Doruk'un o üç kadını her şeyden üstün tuttuğunu göreceksiniz.

Ben severek yazdım, umarım siz de severek okursunuz.

İyi okumalar.

💜🧚🏻‍♀️

Doruk, Asiye ve Melisa'nın isteği üzerine geldiği kafede beklerken gerginliğini saklamak gibi bir çabası yoktu. Kapı açıldığında uzun zamandır görmediği annesi, onu görmeye alıştığı uzun sarı saçlarının aksine küt kesilmiş, kumral saçları ile karşısında duruyordu.

Kendisine doğru yürürken ne gözlerini çekti üzerinden ne de başka herhangi bir şeyini değiştirdi. Onun gelip karşısındaki sandalyeye oturmadan önce yanağına bir öpücük bırakıp kollarını boynuna sarışına tepkisiz kalmaya devam etti. Bir süre sonra kollarını boynundan çekerken "Ne konuşacaksak konuşsak mı artık, benim pek vaktim yok da." deyişine "Vaktin var da bana ayıracak vaktin yok, değil mi oğlum?" dedi.

Doruk cevapsız kalırken geri çekilip gülümseyen annesinin yüzündeki ifadeyi çözmeye başladı. Gözleri özlemle bakarken, yüzündeki gülümsemede acı vardı. Karşısındaki tavrı hiç şüphesiz canını acıtıyordu. Onu görmediği yıllar güzelliğinden bir şey götürmemişti. Öyle ya, hep hayrandı annesine. Gözlerini açtığı ilk insan, kalbini açtığı ilk kişi, sığındığı ilk liman, aşık olduğu ilk kadındı annesi. Şimdi yıkılmış, alabora olmuş bir gemiydi gözünde.

Hala çok güzeldi ama geçen yıllar, bir tokat atmış gibiydi yüzüne. Her zaman çok önem verdiği dış görünüşü onu tanıdığı halinin kabusu olabilecek haldeydi, onu ne kadar tanıdığı şüpheliydi tabi. "Oğlum," diyen sesini duyunca çıktı daldığı düşüncelerden. Özlemiş miydi ona böyle seslenmesini? Onu özlemiş miydi?

Annesine ihtiyacı olan o kadar şey yaşamıştı ki... Evlenme kararı verdiklerini annesine açıklamak isterdi mesela ya da baba olacağının coşkusunu en çok onun yanında yaşamak isterdi. Kızının dünyaya geldiği ilk gün... O koridorda annesi de onunla beklesin, elini omzuna koyup destek olan kişi o olsun, mutluluk gözyaşlarını o da görsün isterdi. Çok çalıştığı için biraz da annesinin sitemlerine maruz kalmak, boşanacakları zaman kucağında ağlamak isterdi. O dizlerine yatsın, annesi saatlerce saçlarını okşasın da isterdi. Kızının hastalığını öğrenince çaresizce ona sığınmak, yaşama umutlarını onunla da paylaşmak isterdi. Yeni doğan bebeğinin sevincini de kızının hayata dönüşünü de birlikte kutlamak isterdi. Yeniden evlendikleri gün annesi de yanlarında olsun, en önden alkış tutsun isterdi. İsteklerini olmayacak hayaller bulutu haline getiren olaylar hiç olmasın isterdi, bunlar imkansızı olmasın isterdi.

"Doruk?" "Seni dinliyorum." "Uzun zaman oldu seni görmeyeli, biraz böyle otursak, hasret gidersek olmaz mı?" "Benim giderecek bir hasretim yok." dediğinde karşısındaki kadının gözlerinde kırılan bir şeyler gördü. Dünyaya bakan pencerelerine perde inmişti sanki birden. "Hiç mi özlemedin beni? Kaç yıl oldu Doruk, hiç mi özlemedin gerçekten?"

Sessiz kalarak bakışlarını kucağında birleştirdiği ellerine indirdi. Bu soruya verecek bir cevabı yoktu. Yanında olmasını çok isterdi ama olamaması onun hatalarının bedeliydi ve verdiği bu karardan tek bir an bile pişman olmamıştı Doruk. Özlemiş miydi onu, bilmiyordu, cevabı yoktu

"Anladım oğlum." dedi karşısındaki kadın yine gülümseyerek. "Yine en güzel şekilde verdin cevabını." "Konuya girelim mi artık? Rüya'yı sinemaya götüreceğim, söz verdim." "Ne güzel bir baba olmuşsun." derken yüzünde gerçek bir gülümseme vardı bu sefer. "Oldum, doğru. Babamın bize babalık yapmadığı, karımın babasının canını aldığı her gün yerine biraz daha iyi bir baba olmaya çalıştım. Asiye'min yüzü babasından yana gülemedi, bari kocası çocuklarına iyi bir baba olsun istedim."

Leukemia ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin