1 (KAYIP)

510 18 4
                                    

BÖLÜM 1:
'KAYIP'

James Arthur - Train Wreck

Kahvaltı masasında sessizlik hakimdi. Abim genelde sessiz bir adamdı, bunda sorun yoktu ama bugün özel bir sessizliği vardı. Dün Nilperi'yle kavga ettiklerini biliyordum, abimin ağzı sıkı olsa da Nilperi bana anlatmıştı. Sorun basitti: Nilperi evlenmek istiyordu ama abim henüz erken olduğunu düşünüyordu. Bana göre de öyleydi. Biz henüz yeni mezun olmuştuk, abim bizden beş yaş büyüktü. Nilperi çocuk gibiydi, onun bir evliliğe hazır olduğunu düşünmüyordum ama abimi o kadar çok seviyordu ki gelecek planlarını kariyer üzerine değil de abimle evlilik üzerine kuruyordu. Çok farklı iki insandık ama yine de o çok kıymetliydi.

'Abi,' dedim ağzımdaki zeytin çekirdeğini çıkarıp kaseye koyarken. 'Çok sessizsin bugün.'

'Öyle miyim?' dedi başını önünden kaldırıp, 'Kusura bakma gülüm, dalmışım.'

'Bugün Nilperi'yle konuşacak mısın?'

'Hediye alıp akşam çıkarmayı düşünüyorum bir yerlere, özür dileyeceğim.'

Dudaklarım kendiliğinden kıvrıldı. Abim yapı olarak çok kalıplıydı, merdiven altı dövüşlerine katılırdı ve namı epey yaygındı. Ona bakan biri ruhunun inceliklerini göremezdi ama ben onun içini dışını biliyordum, o bu hayattaki en kıymetli adamdı. Hiçbir zaman onun gibi birisiyle tanışamayacaktım, bunun bilincindeydim. Çok yakışıklıydı abim, kumral, pürüzsüz yüzü kemikliydi. Saçları yumuşacıktı ama hep kazıtırdı. Eskiden saçlarını okşadığımı hatırlıyorum ama o artık saçlarını hiç uzatmıyordu. Tıpkı benim gibi.

'Çok iyi edersin. Zaten kız dünden beri çok mutsuz.' dediğimde derin bir nefes verdi.

'Konuştunuz mu?'

'Konuştuk tabii abi, üzülmüş bayağı.'

'Tamam ya,' dedi başını kaşıyarak, 'alırım akşam gönlünü.'

'Alırsın tabii aslanım benim.' dedim kaslı koluna vurarak. Gülerek kısacık saçlarımı karıştırdı.

'Gidecek misin işe?' diye sordu. Duvardaki eski saate baktım.

'Geç bile kaldım, çıkayım ben. Sofra ellerinden öper.'

'Öpsün bakalım.' dedi ben ayağa kalkarken. Sandalyenin arkasından kot ceketimle çantamı aldım ve abimin yanağına sıkı bir öpücük verdim. Beyaz spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdikten sonra evden çıktım ve kapıyı ardımdan kapattım. Boğaziçi işletme mezunuydum ve şu anda yaptığım meslek garsonluktu. Boğaziçi'nden mezun olduğunda işverenler sana teklif edecek diyenler neredeydi? Para lazımdı ve ben de bir kafede garsonluk yapmaya başlamıştım. Hayat tozpembe değildi ve bununla en iyi şekilde yüzleşen abimle bizdik.

Mahalleden çıkıp otobüs durağına vardım ve gelen otobüse binip akbil bastım. Arka koltuklardan birinde bulduğum boş yere otururken iç çektim. İstanbul'u seviyordum, bize kucak açtığı için ona minnet borcum vardı. Kimini sevmezdi İstanbul, bizi sevmişti. Kucak açmıştı, kapılarını aralamıştı ikimize. İstanbul, Mecidiye bizim evimizdi, öncesi yoktu.

Sırt çantamdan eski, camı kırık telefonumu çıkarıp saate baktım. Geç kalmayacaktım. Eğer geç kalırsam gıcık patron ekstra mesai kilitleyebilirdi. Henüz hayatımın ne yapacağıma karar vermem gereken evresinde işler hiç istediğim gibi gitmiyordu ama bir şekilde yoluna koyacaktım, hep öyle yapmıştım.

Otobüs ineceğim durakta durduğunda ayağa kalkıp paçaları kısalmış kot pantolonumu çekiştirdim ve aşağı indim. Giyinimime özen göstermezdim ve çoğu kişiye göre erkek gibi giyinirdim. Benim için giysinin erkeği ya da kızı yoktu, canım ne isterse onu giyerdim. Ama abim beni bir erkek gibi yetiştirdiği için de pek narin birisi değildim. Uzun boyluydum, çeviktim. Dövüş bilirdim, erkeklerden daha iyiydim. Koyu kahverengi saçlarımı abime kısacık kestirirdim hep. Yüzümde makyaj olmazdı, soluk görünürdü tenim ama umursamazdım. Kişisel temizlik harici bir bakım da yapmazdım. Abim ara sıra burnu için siyah nokta bandı yapıştırırdı, birçok kez zorla bana da yapmıştı. Ona hayır demek çok zordu.

Yıldızlara BakalımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin