37 (SON DURAK)

121 11 14
                                    


BÖLÜM 37:
'SON DURAK'

Guns N' Roses - Don't Cry

Sırt üstü yatağımın üzerinde yatarken şişkin ve ağrıyan midem yüzünden yüzüm allak bullak olmuş haldeydi. Bu şişkinlik, ağrı ve yanma hissinin sebebinin stres olduğunu biliyordum. Buraya geldiğimiz ilk zamanlar aynı problemleri yaşayıp midemi baktırmıştım ve stres kaynaklı tahriş oluştuğunu öğrenmiştim. Kocaman antibiyotikleri midem bulanarak içmiştim. Şimdi yine aynı durumdaydım. Bünyem daha fazla acıyı kaldıramamıştı, resmen kusuyordu. O kadar bıkkın haldeydim ki yerimden kalkıp hastaneye bile gidemiyordum. İnsan bu kadar sabredemezdi çünkü, taş olsa çatlardı. Ne zaman iyi bir şey oluyor desem sonu yine hüsran oluyordu. Gencecik arkadaşımın ne uğruna öldürüldüğünü bile bilmiyordum. Tanıdığım en masum insanın toprak altında yatıyor oluşu zaten başlı başına dehşet vericiyken aylardır uğraştığım katilininse şimdi kaçmış olması aklımla oynuyordu. Gün oluyor, geceye dönüyor, biz hayatımıza devam ediyorduk fakat orada tamamlanmayı bekleyen bir mesele vardı. Vicdanımızın tam üzerine oturmuştu. Abimin gözlerinde eksikliği görüyordum, Nilperi'nin ailesini uzun zamandır görmüyordum ve onların bu akıl karışıklığıyla nasıl baş ettiklerini düşünemiyordum.

Kolay olmayacağını biliyordum fakat bu kadar zor olmalı mıydı? Sonu gözükmüyordu, nasıl son bulacağı bilinmiyordu, bir son olacak mı belli bile değildi. Belki de Zihni ömrü boyunca kaçak bir hayat sürecekti. Biz ömrümüz boyunca vicdanımıza oturan meselenin ağırlığını taşırken Nilperi kıyamete kadar mezarında rahat edemeyecekti. Bir insanın öldüğünde bile rahat edememesi ne demekti? Orada bile acı çekecekti, belki de kimse onun meselesini çözemeyecekti. Kendini yalnız mı hissedecekti? Belki de değersiz hissedecekti. Oysaki o, birçok kişinin değerlisiydi.

Soluma dönüp bacaklarımı karnıma doğru çekerken kollarımı da belime doladım. Yaşarmış gözlerim usulca akarken burnumu çektim. İnsanın içinde kalmışlıkları en çok zarar veren şeydi aslında, bazen konuşamayıp sadece acı çektikleri yiyordu içini. Sanki tamamen karanlığa bürünüyordun.

Tenim fazla sıcaktı, terliyordum da. Neye ihtiyacım olduğunu bilmiyordum ama halim yoktu, yataktan kalkmak istemiyordum. Kimseyi arayamamıştım bile. Tüm gece uyuyamamış, düşünüp durmuştum. Kafamda o kadar çok şey kurmuştum ki en sonunda bu senaryoların beni perişan ettiği noktaya geldiğimde durabilmiştim. Elimde olmadan sürekli hayal ediyordum. O geceyi, Nilperi'nin nasıl öldürüldüğünü ve o anki durumunu kırk farklı senaryoyla kurgulamıştım. Ama işte, bir türlü işin içinden çıkamıyordum.

İçime derin bir nefes çekerken ağlamanın getirdiği o boğazdaki iğrenç histen nefret ettim. Ağlıyordum ama yetmiyordu sanki, içimdekini ne dökebiliyor ne de sökebiliyordum.

Kapanmış gözlerim dış kapının sesini işittiğinde yavaşça açıldı. Abimin işten gelmesine daha çok vardı fakat kapı anahtarla açılmıştı. Kaşlarım hafif çatılsa da yerimden kalkamadım. Sahiden vücudum bitik durumdaydı. Hasta gibiydim. Kapı kapandıktan sonra ayak sesleri odama doğru geldi ve açık olan kapının eşiğinde abim göründü.

'Yazgı,' dedi çatık kaşlarıyla, 'evde ne işin var?'

'Senin ne işin var?' dedim çatlak sesimle. Çatık kaşlarıyla bana yaklaştı.

'Usta eve gönderdi, kendimde değilim, kafamı veremiyorum işe diye. Sen ağlıyor musun?'

Yüzümü sakladığım yerden çıkarınca abim öfkelenmiş gibi nefes verdi.

'Ben hastayım galiba,' dedim bunumu çekerek, 'işten izin aldım.'

Abimin canı sıkılırken elini alnıma uzattı ve gözleri kısıldı.

Yıldızlara BakalımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin