8 (YARALI ÇOCUKLUK)

208 15 0
                                    

BÖLÜM SEKİZ:
'YARALI ÇOCUKLUK'

Dedublüman - Çözemezsin

Kazanın üzerinden bir hafta geçmişti. Daha iyiydim. Sorun şuydu ki işten atılmıştım. Yerime başka birisi bulunmuştu. Ezgi ve Tayfun patrona ne kadar dil dökmüş olsa da patron artık düzensiz çalıştığımı, sürekli bir şey olduğunu ve işe gelmediğimi söylemişti. İşsizdim ve acilen bulmam gerekiyordu. İnternetten birkaç ilana başvurmuştum ve dışarıda yürürken önüme ilan çıkarsa hemen gidip konuşuyordum. Geçinmek için başka çarem yoktu.

Üniversite mezunu, iki dil bilen bir işsizdim ben. Oysa yönetici olma hayallerim vardı benim. Küçükken abime ben patron olacağım deyip dururmuşum. Abim de nerenin patronu olacaksın diye sorunca oyuncakçının dermişim. Benim oyuncağım abimdi çünkü, abim ve onun benim için yaptığı kağıttan uçaklar. Bir çocuğa ufacık bir oyuncağı çok görmek ne büyük kötülüktü ama. Ben fazlasını istemezdim, aza tamah edenlerdendim. Abimin kağıttan uçakları bile geniş hayal dünyamda sevinçle karşılanmıştı. Hep istemiştim oyuncak bir bebek. Abim söz vermişti parası olunca alacağına ama onun parası olduğunda ben oyuncaklarla oynamaktan çoktan vazgeçmiştim.

İnsan içindekileri, yaralı çocukluğundan kalanları bir türlü silemiyordu. Beni mahallede pek sevmezlerdi, kötü kokuyorsun, pissin derlerdi bana diğer çocuklar. Çocuğun kötüsü, hor göreni olur muydu ki? Belki de aileleri öyle söyletiyordu onlara. Onların temiz kıyafetleri vardı, benimse kirli paçavralarım. Sümüklerim akardı, dışarıda oynamayı sevdiğim için çoğu kez hasta olurdum. Hasta olunca da dayak yerdim ben. Neden bu kadar çok dayak yemiştim ki? Annem kızardı hep, pasaklısın derdi ama yıkamazdı da beni. Şimdi ben bunları nasıl unutacaktım?

Özgüvenimi yerle bir eden geçmişten kurtulmak istercesine şu an her şeye tek başıma kafa tutuyordum. Eskiden ne kadar utangaçsam şimdi o kadar çekinmezdim. Hiçkimse hor göremezdi beni, kimse üstten bakamazdı bana. Herkesin ama herkesin karşısında durabilirdim. Ayıbım yoktu, kimse de aksini söyleyemezdi. Kimilerine göre erkek Fatma gibi olsam da sorun yoktu, beni hiç geçmeyecek şekilde ağlattıklarında insanlığa küsmüştüm ben. Küçük bir kız çocuğu soğuk odasında yediği dayak yüzünden ağlarken kimse duymamıştı, şimdi dimdik duran genç kız ağladığında kendi gözyaşlarını silebilirdi.

Derince nefeslenip hem hava almak hem iş bakınmak için evden çıktım. Geçen hafta abimle görüşmeye gitmemiştim ama telefonla aramıştım ve biraz rahatsız olduğumu söylemiştim. Çok merak etmişti beni ama bir şekilde geçiştirmiştim işte. Gerçeği söylersem orada delireceğini biliyordum. En azından yüz yüze iyi olduğumu görmeliydi. Tabii katilden henüz bahsetmeyecektim. Zaten ne şartlar altında olduğunu bile bilmiyordum, bir de sürekli beni düşünmesini istemiyordum. Kendi başımın çaresine bakardım. Şerefsiz katil beni öldürme hayalleri kurmaya devam etsin, ben onu bulup adalete teslim edecektim.

Otobüse bindikten sonra koltuklardan birine oturup kollarımı göğsümde bağladım. Çok masrafı olan birisi değildim ama iş bulmazsam uzun süre normal bir hayat süremeyecektim. Bu pahalılıkta ekmek almak bile zordu.

Beşiktaş'ın semtlerinde dolanmaya başlamıştım. Gökmen komiseri göresim gelmişti nedense. Benim için bir arkadaş gibiydi. Belki de bize inandığı için ona yakınlık duyuyordum, belki bu dava bitince bile görüşürdük kendisiyle.

Çantamın sapını sıkıca tutup yürümeye başladım. Beyaz eşya satan bir yerin eleman aradığını görünce girip konuştum, form doldurdum. Daha sonra bir börekçiyle de aynı şekilde görüştüm. Son işimden neden çıktığımı sorduklarında doğruyu söylüyordum. Onlar da ön yargıyla yaklaşıyorlardı elbette. Kimse sorumsuz bir eleman istemezdi. Ama iş bulacaktım, koskoca İstanbul bir başıma bırakmazdı beni. Sevdiğim İstanbul yine yardım ederdi bana, kötü çocukluğumdan kurtardığı gibi bu dar günümden de kurtarırdı.

Yıldızlara BakalımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin