Hiç bir şey anlamadan öylece bekliyordum. Uçuruma sürüklese beni, ışıl ışıl parlayan gözlerine tutunup uçuruma bırakırdım kendimi. Aracı çalıştırıp şehrin dışına doğru ilerliyor gittiğimiz yol nereye çıkıyordu bilmiyordum. Çıkmaza çıkıp kaybolmayı neylerdim. Kısa süre sonra yol Işık Dağı Karagöl Jeosti Kızılcahamam'a doğru ilerliyordu. Eşsiz doğaya sahipti güzelliğine söylenecek söz yoktu. Kamp kurmak için ideal yerdi. Yeşil doğası, gölü inanılmaz güzeldi. Etraftaki insanların varlığı benim umurumda değildi. Doğa bizim için var olmuş göl ise aşka olan susuzluğumu gidermek için orada idi.
Ben yanımdaki güzele aşkla bakarken güzel ise araçtan eşyaları almaya başlamıştı. Aslında şaşkınlığımı farkında idi. O eşi benzeri olmayan gözlerle kaçamak kaçamak bakıp hiç bir şey olmamış gibi önüne bakıyordu. Sonunda eşyalar araçtan inmişti. Veda'nın eli işlere yatkındı yabancılık çekmeden yoluna koymasını biliyordu . Benim en iyi yapabildiğim iş ilgi duyduğum kıza öylece olduğum yerden bakabilmek. Bakışlarımı bölen Veda'nın sesi olmuştu.
"Anlaşıldı sen yabancısın belli oluyor şehrin ses kirliliğinden kaçıp kendini attığın huzur dolu bir limanını yok mu?Sadece doğa ile iç içe olup ruhunu özgür bırakıp iç sesinle konuşmadın mı? " Sorulan sorular beni düşündürmüştü bir bakımına haklıydı. Şehrin renkli ışıklarından kaçıp kaçıp uzaklaşmak istediğim anlar olmuştu. Ancak kaçarak gitmek istediğim bir limanım yoktu. Beklenen soruya cevap vermeli idim. " Hızlı atan kalbimi susturmak kolay olmuyordu. Sesimdeki titrekliği bastırmak hiç kolay değildi. İçimdeki şaha kalkan duyguları yok saymak bana göre değildi. Çayır, çimende uçuşan kelebekler gibiydi yüreğim kanatlanmış uçmak istiyordu."
Boğaz çakramı temizleyip sormuş olduğu soruya cevap vermeye hazırlandım." Aslında şehrin renkli ışıklarına alışmışım. Sıkılıp kaçıp gitmek istediğim dönemler olmuştur. Neticede yaşamış olduğum hayata alışmışım zorda gelmiyor. Sen şehirden kaçıp doğaya sığınıyorsun özel bir nedeni olsa gerek."
Sormuş olduğum soru karşısında yüzündeki mutluluk ifadesi bir anda kaybolmuş yerini yüzüne bırakmıştı. O gülen açık kahverengi gözleri solmuş boşluğa düşmüş cümleleri dudaklarının arasından geriye doğru yutkunmuştu. İçindeki acıyı yüzündeki anlamsız olan hüznü açık ve net belli ediyordu. Kendime öfkelenmeme neden olmuştu. "Sevdiğim kızı üzdüğüm için duygularım baharda açan çiçeklerden vazgeçmiş, sonbaharda hazana uğrayan turuncu yapraklara dönmüş, önüne çıkan ilk rüzgarda savrulur olmuştu."
Cevap almayı bırakmıştım. Utanç içinde önüme baktım. Veda tarzını ortaya koymuş negatif enerjini dağıtıp sahte gülücükler atmaya başlamıştı. Hayran kalmamak elde değildi." Hadi tut çadırın diğer ucundan kuralım geceyi dışarıda geçirmek istemezsin." Ormanın göbeğinde kamp kuruyor ve çadırda geçireceğim ilk gecem olacaktı. İnanılması güç fakat kulağa hoş geliyordu. Çadırlar kurulmuş , ateş yakılmış biriken közlerin üzerine cezve konulmuş sade Türk kahveler hazır hale gelmişti. Belki de hayatımda içtiğim en güzel kahve idi. O tadı Veda'dan ayrıldıktan sonra bulamadım. Tat kahvede değilmiş meğer yapan ellerde imiş.
Sözümü tamamlar tamamlamaz Seda'nın sorusuyla karşı karşıya kalmıştım. " Peki Zana Veda'yı özlüyor musun?"
Duraksadım soru çalışmadığım yerden gelmişti. Karma karışık duygular gün yüzüne tekrar çıkmıştı. Kalbimdeki sesi dinlediğimde gerçeklerle yüzleşmenin zamanı geldiğini anlamıştım. Acılar içinde kalan ruhum iyileşmeye başlamıştı. Gerçekler bedenimi eskisi kadar acıtmıyordu. Farkındalık buysa eğer farkına varmaya başlamıştım. Açık konuşup kendimi yalanlarla kandırmama kararı alıp gerçekçi olacaktım.
"Evet galiba özlüyorum özlemekle kalmıyor o günleri özlemle yad ediyorum. İlk aşkım ve son aşkım olarak kalacak. Belki de ömrüm boyunca affetmeyeceğim . Kalbim yana yana sevdadan vazgeçeceğim. Ama bir gerçek var ki Veda 'm dan önce yaşamamışım."
"Sonra ne oldu anlatır mısın?"
Karşımda meraklı bir Seda vardı. Daha fazla meraklandırmadan anlatmaya kaldığım yerden başladım. Kahveleri yudumladıktan sonra yanan ateşi söndürüp ormana doğru yürümeye başladık. Ben çam kozalağı toplarken Veda mantar toplamaya başlamıştı. Belli bir zaman sonra kendime mantar ararken bulmuştum. Yanımıza aldığımız poşetlerin içine atıyorduk.Zamanın nasıl geçtiğini bilmiyorum Veda'nın sesi ile zaman akımı duruvermişti.
" Ya ben çok acıktım. Sen acıkmadın mı?"
Çok garip gelecek ama açlık duygusunu unutmuşum.
" Acıkmak mı?"
"Evet galiba ben de açıkmışım." Yüzünde ormanda yankılanan bir gülümseme sesi olmuştu.
" Galiba mı? "
Belli benim öfkelenmemden çekinmiş olsa gerek ki kendini tutmaya çalışıp ara ara kıs kıs gülme sesi geliyordu. Onun o aline bakmak benim gülümsememe neden olmuştu. Oyuncağını kırıp azarlanmaktan korkan çocuklardan farkı yoktu. Karşımda her zerresine aşık eden genç, çekici, güzel bir kız duruyordu. İşim gerçekten çok zordu. Karşılıklı anlamsız attığımız kahkahalarla kamp yerine gelmiştik. Sönmüş ateşi tekrardan harlayıp canlandırdık. Veda bulduğumuz mantarları yıkayıp temizledikten sonra bulmuş olduğu ince bir dal parçasını temizleyip dizdikten sonra oluşan közlerin üzerine koydu. Ben de bulduğumuz kurumuş çam kozalaklarını kullanarak semaveri yakarak demlikleri hazırladım. "Yaşamış olduğum mutluluğu ve bulmuş oldum huzuru derin derin nefes alarak içime çekip hapsettim. Huzuruma kelimeler yetersiz kalırdı. Ömrüm kelebek misali sevdiğimin ellerinin arasındaydı. Yok etmekte yaşatmak da Veda'nın tercihi idi. "🌸Sevmek küçücük hayatına kocaman anıları biriktirebilmektir. Güzel sevip güzel hatırlanabilmektir. Sevmek gerekirse kendi hayatından alıp hayat verebilmektir 🌸

ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEDA
JugendliteraturSon zamanlarda konuşulan cümle, "GİDENE Mİ ZOR KALANA MI?" Veda'yı okuduğunuzda aslında kullanılan cümlenin anlamı olmadığını farkına varacaksınız. Yaşanmış gerçek aşk varsa eğer bırakmak mümkün değildir. Aşkı dibine kadar yaşıyacağınız kitap geliyo...