Yine hayalinle uyandım. Hayalinle diyorum çünkü ismin cismin belli değil. Gözün, kaşın, saçın, ten rengin hatta yüzünün hatları...
Öyle bir hayal işte çizilmemiş, işlenmemiş bir portre gibisin siyah bir portre geceye benziyor. Bazen de beni korkutuyor ben ki karanlıkta yaşayan geçmişinden kaçan bir insanım. Unutmak için çabalıyorum. Üzerinden iki yıl geçmesine ramen yüz yıl geçmişcesine yaşıyorum. Günleri, ayları hatta saatleri seni bana hatırlatan her şeyi o karanlık bir çare geceye gömdüm. Yarım kalan aşkım da hayatımda saklı bir sandıkta kilitlenip okyanusun mas mavi sularını atıp kaybolup gitti. Derin sularında bulunup açılmayı bekliyor. Ne bileyim gönül yorgunluğu diyelim.Ben de sadece unuttum unutmak istedim. Acılarım mutluluklarımı öylesine bastırmış ki farkında olmadan kendimle birlikte yok olup gitmiş. Ne zaman seni hatırlasam veya hatırlayacak olursam bendeki bütün güzel duygular zifiri karanlığa dönüşüyor. Aşık olduğum kadın taptığım, canım, hayatım dediğim aşktan nefret eder olmuşum. Ama yine de gülüşündeki masumiyetin gözlerimin önünden gitmiyor. Ben de yok olup gitmeyen güzel kalan tek hatıra. Omuz hizasından kesilmiş bal köpüğü rengindeki saçların. Evet hatırlıyorum da rüzgarla dağılır yüzünü kapattırdı.
En sevdiğim halindi. Benim kaçamak bakışlarıma karşılık, sen ise kendinden emin bir o kadar da tutkaluydun. Sonrasını hatırlamak istemiyorum. Duygularım beni esir alıyor. İçindeki nefret duygusu uyanıyor. Hayır... Hayır kendime ve gururuma bunu yapamam. Kendime söz verdim bir kere geri dönüşü olmayacak sonum aşktan ölmekse razıyım. Hasretin ciğerlerimi yakıp kavuracak eğer ona da razıyım. Kendimle bir ömür boyu yalnız kalmaksa kader der geçerim tekrar aynı duygular yaşamaktansa kalbimi yerine döküp alırım.
Söz verdim Allah'ın emanetine zarar vermeyecektir. Ben derin düşünceler içindeyken kulaklarımda çınlanan bir ses tonu onu hatırlatıyor. Konuşmasına izin vermiyorum. Ayak seslerini duymaya tahammül edemiyordum. Benim çekimsiz ruh halime neden katlanıyor. Ben kendimden nefret ederken o sesin sahibi "NEDENSİZ NEDEN " yanımdaydı.
Sormaya cesaret edemiyor hatta konuşmasını yasaklamıştım. Benim kör halimle yapacak olduğum ve yaptığım zulümlerime katlanıyordu. Neden?
Sormaktan korktuğum soruydu. Geçmişimden gelen, gelecek olan hayatımı alt üst edecek bu düzenimi bozacak hiç bir hatıraya yer yoktu. Evet yine o ayak seslerini duyuyorum. Farkındayım parmak uçlarıyla yürüyor. Şimdi merdivenlerden çıkıyor. Beş basamaklı merdiven var. Salondan çıkıp benim odama gelmesi için son üç basamağına adımını attı. İki, bir sonrası kısa bir koridor. Evet yaklaştı bir adım iki adım üç, dört, beş şimdi kapıyı elini uzattıp kapı kolundan tutup açtı. İçeriye girip cam kenarına doğru yürüyüp yaklaşıp perdeleri çekti. Güneş ışıkları yine gözüme yansıdı."Yeter artık şu perdeleri çekip durup odamı aydınlatma. Bırak benim dünyam gibi kapalı ve karanlıkta kalsın. Her defasında söylüyorum ve sen her defasında benimle inatlaşıyorsun. Perdeleri çekiyor çekmeklede kalmıyor camları açıyorsun."
Suskunluğunu koruyor konuşmuyordu. Ben kör bakıcım ise dilsizdi. Dilsizliğin asıl sebebi yine ben ve benim çekimsiz, kaprisli ve huysuzluğumdu. Kızcağıza nasıl yükleniyorsam artık. Ses tonundan genç olduğu hissiyatı uyandırmıştı bende. Seda'nın varlığına tahammülüm yoktu. Sesi gibi diğer özellikleri de benzeyecek diye ödüm kopuyor.
Gerçi o olmak istediği yerde çok mutludur. En yakın arkadaşımın koynunda hayatından memnundur. Arkadaş dediğime bakmayın. Dostum, kardeşim desem eksik kalır. Bir elmanın iki yarısı idik nasıl bu hale geldik. Değer miydi bir güzel yüzlü kadın için bitirmeye...
Düşünüyorum da aşk için benim Veda'm için değerdi. Veda'dan vazgeçtim gün gözlerimi kaybettim. Her hatırlayışımda gaddarlaşıyorum. Bu düşünceler içindeyken odayı ter temiz havanın kokusu sarıyor. Hepsi bununla sınırlı kalmıyor buram buram ilkbahar kokusu var. Bahçedeki ağaçlardan cıvıl cıvıl kuş sesleri geliyordu. Odanın içine taze papatya kokuları yayılıyor.Hissediyorum taze mor papatyaları kelebekler konuyor. Kahverengindeki benekli kelebekleri çok severdi. Elinden gelse bütün kelebekleri bir kavanoza doldurup gün boyunca izler ve yine ait oldukları doğaya bırakırdı. Hatta hiç unutmuyorum bir tırtıl hediye etmiştim. İki hafta boyunca nasılda heyecanla kelebeğe dönüşmesini adım adım beklemişti. Kendini örüşünü kozaya dönüşünü büyük heyecan uyandırmıştı. Veda'yı tırtıla benzetiyordum. Tırtıl gibi değişken ruh hali vardı. Yine de sevmeme engel olmamıştı. Çok güzel ve çekici idi. Her hali başka güzeldi. Güzelliği gözlerimi kamaştırıyor. Bak yine onu bana hatırlattı. Bakıcıım sanki unutmamam için çabalıyordu. Benimle alıp veremediği konu ne idi?
İşte yine dayanamayıp sesimi yükseltmiş yükseltmekle kalmamış kırıp dökmüştüm.
"Yeter... Artık yeter!
Çekme perdeleri açma camları...
Her gün aynı işlem aynı sonuç bıkıp usanmadın mı benden?
Bu kadar sabır göstergesi neden? Defol defol!
Git odadan dışarıya çık çıkmakla kalma hayatımdan evimden pılını pırtını topla ve çek git. Ayak seslerini, nefesini duymak istemiyorum."🌸Sağ yanımız istemezken, sol yanımız onun için çıldırıyor. Yaşanan duyguları saymıyorum. Uzaklaşmak gitmek kolay olsaydı eğer" AŞK" denilen duygu yer yüzünde bizimle birlikte var olmazdı. 🌸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEDA
Teen FictionSon zamanlarda konuşulan cümle, "GİDENE Mİ ZOR KALANA MI?" Veda'yı okuduğunuzda aslında kullanılan cümlenin anlamı olmadığını farkına varacaksınız. Yaşanmış gerçek aşk varsa eğer bırakmak mümkün değildir. Aşkı dibine kadar yaşıyacağınız kitap geliyo...