Merdivenlerden inip çıkışa doğru yönelmiştik . Bahçeye doğru yürürken duraksadım. Yeşilin kokusu bir başkaydı. Rüzgar başka esiyor, menekşelerin kokusu can alıcı idi. Meğer sunulmuş nimetlerin kıymetini bilmemişim. Ağaçlar vardı işte yeşilin rengi hep aynı, mor menekşelerin kokusu sıradandı. Sıradan dediğim olaylar nasılda anlam yüklüymüş ne büyük zenginlikmiş. Rüzgar yüzüme öyle güzel ince ince çarpıyor soluğumu kesiyordu. Neden her şeyin değerini kaybedince anlıyor insan? Neden yanımızdayken can bedenden çıkmadan önce fark edilmiyor hayat? Hiç kaybetmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz.
Bu gün varız yarın yok olacağız durumu iyi kavrayıp davranış şeklimizi gözden geçirip hayatı olan bakışımızı pozitife geçirip hayatı istediğimiz şekilde yaşamalıyız. Haddimizi aşmadan çevremize zarar vermeden. '' En önemlisi can yakmadan yaşayıp yaşatabilmekti . '' Yaşanan değerleri bu gün fark ettim ve geç oldu. En azından yaşıyor nefes alabiliyorum. Bir kaç metre ileriye yürüdükten sonra :
"Evet geldik masa önümüzde sandalyeyi çekiyorum oturabilirsin. İşte böyle..."
" Teşekkür ederim. "
" Ben kahvaltıyı hazırlayıp getiriyorum. Bekle beni çok uzun sürmeyecektir. "
" Zaten gidecek bir yerim yok."Göremiyorum fakat yüzündeki mahzun ifadenin farkındayım. Yanımdan ayrılıp mutfağa doğru yürüdü. İki yıl olmuştu dışarıya çıkmadığım çevremdeki varlıklar bana yabancı idi. Özlemiş miyim bilmiyorum. Duygularım karmakarışık ne yerde ne gökte idim. Göğe doğru uçmak istesem kanatlarımı iki yıl önce Veda tarafından kırılmıştı. Koşmak istesem koşamazdım gören gözlerim elimden alınmıştı. Birazcık korku birazcık endişe vardı. Üzerimdeki bitkinliği atmam olanaksızdı.
Bir müddet sonra sesleri dinler olmuş etrafa yayılan kokuları ayırır olmuştum. Bahçeye dikilen ağaçların rüzgarda sallanan dağları büyük bir mutlulukla şarkı söylüyordu. Düşünceler içinde kaybolmuş kendimi arar olmuştum. Arayış içinde ben, Veda'nın sesine benzeyen Seda'nın sesi ile kaybolduğum çıkmaz sokaktan kendimi buldum. Kahvaltıyı masanın üzerine sıralamıştı. Benim kahvaltı tepsimde önümde idi. Dokununca anladım. Bahçede ilk kahvaltımdı . Hazırlanan kahvaltıya yabancı olacağımı düşünmüş olsa gerek ki bana aynı kahvaltı tepsimle gelmişti.
Tebessümünü engelli gözlerimle görüyordum. Hoşuma da gitmişti en azından bencil insan olmadığı apaçık ortadaydı. Ne yazık ki geç anladım kızcağıza yok yere kötü davranışım. Üzmüş, incitmiş, canını yakmaya sebebiyet vermiştim. Kendime çok kızıyorum çok adaletsiz davranmış, haklıyı haksızı birbirine karıştırmış suçluyu suçsuzu ayıramaz olmuştum. Şimdi düşünüyorum da koskoca iki yıl bana nasıl tahammül etmişti. Bahçeli ev babamdan kalma gözlerimi kaybedince herkesten her şeyden kaçıp yadigar eve sığınmıştım. Böyle söylediğime bakmayın sağlığım yerindeyken bir kaç kez gelmiş bakımını yapmadan geriye dönmüştüm. Benim ilk geldiğim gün evin her tarafından rutubet korkuları sarmıştı.
Şimdi ise burnuma öyle güzel kokular geliyor ki sanki ölmüşüm cennete gelmişim. Baba yadigarı nasıl bu hale gelmişti. Merakımı gidermek için sorular yönettim."Seda bana etrafı anlatır mısın?" Yutkundu soru beklemediği yerden gelmişti. Sesindeki heyecanını yansıtmamak için büyük gayret içinde idi. Sahi insan neden heyecanlanır. Ben sevdiğim kızın yani Veda'mın yanındayken inanılmaz heyecan sarardı. Bende ki o heyecanın tıpkısı karşımda oturup titreyen Seda da vardı. Halime ve yaptıklarımı bir tarafa bıraksam bana aşık olduğunu düşüneceğim. Bu halime aldanmadan aşkı dilime alıyor, birinin beni sevebilme ihtimalini gözden geçiriyorum ya pes doğrusu...
🌸Bence herkesin sevmeye sevilmeye hakkı vardır. Her şeyden önce her insan ikinci bir şans hakkediyor. 🌸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEDA
Teen FictionSon zamanlarda konuşulan cümle, "GİDENE Mİ ZOR KALANA MI?" Veda'yı okuduğunuzda aslında kullanılan cümlenin anlamı olmadığını farkına varacaksınız. Yaşanmış gerçek aşk varsa eğer bırakmak mümkün değildir. Aşkı dibine kadar yaşıyacağınız kitap geliyo...