Sona Duğru

2 0 0
                                    

"Nasıl yani aşkım ailemle tanışmak istemez misin?"
" İsterim tabii..." 
"Tamam o zaman yarın saat on yedide aynı yerde buluşalım. Şimdi kapatıyorum sevgilim."
Kaçar gibi gidiş ayrı bir dertti.
"Deli kız seninle nasıl baş edeceğim."

Veda benim gülümseme sebebim idi. Bir insanın her hali sevilir mi?
Ben seviyordum işte bana bombayı fırlatmıştı uyu uyuyabilirsen. Normalde böyle insan değildim ama söz konusu deli kız olunca bütün nefesim kesiliyordu. Her hali beni benden almaya yetiyordu. Sabah nasıl oldu bilmiyorum ne yerde ne gökte idim. Nasıl uyudum nasıl uyandım hiç bir fikrim yoktu. Zamanın ilerleyip geçip gitmesini bekliyordum. Nihayetinde saatler ilerlemiş doğan güneş batmış gökyüzüne kara kara yağmur bulutları görünmüştü. Beklenen saat gelmişti. Ben iş çıkışı arabamla koştur koştur Kuğulu Parka gittiğimde Veda'm beni bekliyordu. Üzerine diz üstü siyah askılı bir elbise giyinmiş. Elbisesinin sadeliği güzelliğine farklı güzellik katmıştı. Bir insana her giydiği kıyafet yakışır mıydı?
Bal köpüğü saçlarından önden bir tutam saçını arkaya doğru almış siyah tel toka ile tutturmuştu. Geriye kalan saçlarını hafif dalgalı fön , açık kahverengi gözlerine rimel ve kalem çekilmiş, çilek tadında olan dudaklarına parlatıcı sürülmüştü.

Yanına yaklaşınca ellerinden tutup gözlerine uzun uzun baktım. Sonra kendi etrafında döndürdüm. Hafif dalgalı saçları kuş misali uçuşuyordu. Derin nefes alıp o gün o güzelliğe sımsıcak  sarıldım. Gözlerime bakıp :
"Hazır mısın?"
"Aslında bilmiyorum. Ailenle tanışmak istiyorum. Bendeki heyecanı bu kadar beklememiştim."
"Fazla heyecan yapma benim ailemle tanışınca heyecanın kalmayabilir. Onu geçtim kararın değişebilir."
"Ne demek oldu şimdi sevgilim?" Kararımı hiç bir kuvvet değiştiremez. Sen ne olursan ben o olurum. Gel desen gelir, öl desen ölürüm. "
" Sen yaşa sadece benim için bizim için yaşa. Yalan dünyada sadece beni  güzel sev, çekip gitme benimle yanımda canımda kal. Gidelim mi?"
" Gidelim. "

Arabaya doğru el ele yürüdük. Aracın anahtarını Veda'ya uzatıp:" Haydi gidelim yoksa kalbim heyecandan duracak. "
" Tamam o zaman yol bizimdir." Arabaya binmiş İsmet Paşa Altındağ'a doğru ilerlemeye başlamıştık. Yolculuğumuz sessiz geçmişti. Veda'yı izlemeye başlamıştım. Nedenini bilmediğim huysuzluğu vardı. Açıkçası merak ediyor sormaktan çekiniyordum. İstiyordum ki ben sormadan anlatsın canını sıkan her konunun neyse anlatsın anlatmazsa ise bana gelip sığısın." Kısacası ben nasıl hayatımda kopan fırtınalardan koşup koşup Veda da duruluyor ve benim tek sığındığım Veda ise  Veda'nın da tek sığındığı liman ben olmak istiyordum. Savaştığı her fırtınadan çıkıp koşup koşup bana gelsin istiyordum." Adı bencillik mi bilmiyorum?
Ancak çok seviyorum sevdiğin kızın kanayan yaralarına merhem olmak istiyordum. Beni saran düşünceler içinde iken Mayıs ayının ilk yağmur damlacıkları yeryüzüne düşmeye başlamıştı.
" Yağmur başladı. "
" Evet yağmur başladı aşkım işte bizde de geldik." Başımı geldiğimiz yöne doğru çevirdiğimde şaşkınlığı mı gizleyemedim. Çünkü aracı Sosyal Hizmetler Ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bahçesine çekmişti. Sessizce araçtan inip etrafı izledim. Ben halen neden geldiğimizi düşünüyor ve anlam veremiyordum. Bakışlarımı Veda'ya yönelttim. Güzel kız bütün gizemlerini bırakıp benimle konuşmaya başlamıştı.

"Bakma öyle benim ailemi merak etmiyor muydun?
İşte benim ailem ve evim gördüğün esirgeme kurumundan ibaret.
[Ben yedi yaşımdayken annem ve babam ayrılma kararı alıp yollarını ayırdılar. Biri beni doğuran annem diğeri ise benim çizgi film kahramanım babam idi. İkisi de beni yanlarında istememişlerdi. Lanetliymişim her  gittiğim yere lanetimi götürüyormuşum gibi benden kaçar olmuşlardı. Yüzlerini gören cennetlik. Hiç doğmamış, dünyaya gelmemiştim. Onların çocukları değilmişim. Yaşanan dünyadan bir Veda gelmemiş ve bir Veda geçmemişti. Kendi hayatları, kendi dünyaları vardı. İlişkileri çıkar üzerine kurulmuştu. Ve öyle de devam ediyordu. Bir gün beni annem komşumuzun kızıyla oynamam için elime oyuncak bebeğim "Padik' imi" sıkıştırıp kovarcasına dışarıya atmıştı.

Evimiz zemin katta idi. Rutubet kokusundan nefes alamıyorduk. Bırak rutubet kokusunu evin her tarafında örümcek ağları vardı. Dağınıklıktan adım atılmıyordu. Ağlayarak bahçeye çıktım. Akşam karanlığı bastırmış önümü dışarıdan yanan sokak lambaları aydınlatıyordu. Padik'im kucağımda sımsıkı sarılmış cesaret alıyordum. Olduğum yerde ne kadar kaldım bilemiyorum. Yerde bulduğum çöp parçasını elime alıp toprağı karıştırmaya başlamıştım. Bir anda bahçe kapısı açılmıştı. Çok korkmuş, sesim çıkmasın diye ağzıma elimle kapatmıştım. İri yarılı adam bizim bahçemize girmiş evimize doğru ilerliyordu. Yabancı adam zile basmadan kapı açılmıştı. Sanki bekleniyor muştu ? Annem garip giyinmişti üzerinde açık saçık kırmızı bir gecelik vardı. Adamın gömleğinin yakasından tutup içeriye aldı.

Evimizin kapısı arızalı idi. Örtmek için iyice bastırmak gerekiyordu. Bir müddet bekledikten sonra yabancı çıkmayınca içeriye girmeye karar verdim. Ürkek adımlarla içeriye girdim kulaklarımda yankı yapan iniltiler ve anlamını bilmediğim konuşmalar ve cümleler vardı. Annemin kahkahaları havada uçuşuyordu. Oysa ki babama bir kez olsun böyle gülmemişti. Gülüşmeler annemin yatak odasından geliyordu.

🌸Kendi hayatları içi feda edilen çocuklarımız var. Yarım kalan hayatları bizim hayatlarımızdan kıymetsiz değildir. Onların masum bakan gözlerine perde indirip dünyaya perde arkasından baktırıp sisli görmelerine izin vermeyelim. Çünkü çocuk demek temiz bir dünya demek. Cinayetsiz bir dünya bizlerin olsun.🌸

Lütfen çocuklarımıza kırmızı rengini çirkinleştirmeyelim.

VEDA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin