44. Bölüm

4.6K 304 176
                                    

Bölüm şarkısı: sakladığın bir şeyler var - dedüblüman

Bundan aylar önce Ali şehri terk ettikten sonra güldüğü ilk zaman aklına gelen tek şey Yavuz ile olan mutlu anları olmuştu. Onunla güldüğü, eğlendiği, kahkaha attığı zamanları düşünüp yüzündeki gülüşü birden silmişti sanki kötü bir şey yapmış gibi. Sanki onun gülmeye hakkı yok gibi gelmişti bir an. Hiç gülmemeli ve hep acı çekmeli gibiydi. Mutlu olmak ve gülmek o zamanlar çok uzak gelmişti ona. Sonrasında ise gülüşleri hep tebessüm olmuş daha fazlasına da dönüşmemişti. Boğazından geçmemişti bir tutam gülücük bile. Dermanı kalmamıştı. Ne zaman gülse aklına hep aynı anılar doluyordu çünkü. Ne zaman gülse esmer oğlanın gülüşü gözünün önüne geliyordu.

Ali o gülüşü yaşanan her şeye rağmen yine görmek için birçok şeyi feda edebilirdi ama biliyordu ki geriye kendinden bir iz bile kalmazdı. Gurur muydu? İnat mıydı? Hayal kırıklığı mıydı? Ali'yi bu derece alıkoyan hepsiydi.

İteledikçe daha da önüne çıkmıştı. Düşünmemek isterken hep kafasında dolanıp durmuştu. Vefasız demişti. Vefasız biri. Bütün sorumluluğu ona yüklerken düşünmediği tek şey ise Yavuz'un hayatında ne olduğuydu.

Cevo anlatmak isterken bile kesin bir dille susturup konuşturmazken onun mutlu olduğunu düşünmüştü hep. Sanki Yavuz onu terk etmiş ve hayatına mutlu bir şekilde devam etmiş gibiydi. Sanki Yavuz onu hiç sevmemiş ve sevmediği için ayrılmış gibiydi. Sanki Yavuz önceden hep mutluydu da kendisi ile mutsuz olduğu için ayrılmış gibiydi. Ali bunların hepsini kendine kabul ettirirken şimdi öğrendiği şeyler olduğu yere oturmasına bacaklarının bağının çözülmesine neden olmuştu.

Komaya girmişti. Dayaktan komaya girmişti. Ali bunun ağırlığı altında ezilirken boğazına derin bir yumru oturdu. Ölebilirdi belki. Ali onu bir daha hiç görmeyebilirdi. Kesik kesik nefes alırken "Ne zaman oldu bu olay tam?" diye sordu zar zor. Anlamsız geliyordu her şey.

Cevo arkadaşının durumunu anlarken "Senin gittiğin gece işte. Ertesi gün polisler ambulans falan geldi. Bir gece kalmış öylece yerde. Alıp götürmüşler hastaneye. Orhan da zaten kanepeye oturmuş elinde içki şişesiyle oğlana bakıyormuş öyle diyorlar."

Ali'nin kalbi duydukları ile daha çok sızlarken içinden geçen öfke aynı zamanda kor gibi yakmıştı ciğerini. Kendisi bakmaya kıyamazken babasının ona yaptıklarını hayal ettikçe kafayı yiyecek gibi hissediyordu. Neydi bu öfke? Neyeydi? 

Cevo'ya devam etmesi için kafasıyla küçük bir işaret verirken zamanın geriye akmasını onu bütün bu pisliklerin arasından kurtarmak istiyordu. Belki sormazdı gelir misin diye? Belki onu kolundan tutar yine yanına alırdı. Ama Ali bilseydi onu o gece o eve geri göndermezdi. Ne olursa olsun kalbi bin kez de kırılsa onu oradan çekip alırdı. 

"Sonra aldılar adamı içeri. Mahkemeye kadar çıkamadı içerde şimdi çıkamaz artık. Annesiyle kalıyorlar. Olayların gerisini bilmiyorum kardeşim. Bu kadarını biliyorum sadece. Sen gittikten sonra kimseyle konuşmaz oldu. Akşamları geliyor sabahları gidiyor. Küçük bir şirkette işe başlamış bir de annesi günde halamlara anlatmış."

Ali'yi tutan şey neydi bilmiyordu ama yanına gidip konuşacak kuvveti yoktu. Bir yanı hala içinde öfke ve kırgınlık doluydu. Çok seviyordu onu. Gelseydi her şey bambaşka olurdu. Ali bunu düşünmeden bir an bile durmuyordu. Olmayan o küçük evde sahil kasabasında oturduklarını düşünüp ne kadar mutlu olabileceklerini hayal ediyordu. Yavuz'un bunu elinin tersiyle itmiş olması hala bir yerlerine dokunuyor hareket etmesini engelliyordu. Acı çekmiş olması içinde büyük bir yaraya sebep olurken yanında olamamak daha da sıkıyordu canını. Büyük kayıptı. Büyük bir kayıptı. Yazık olmuştu her şeye. 

Metrisin Önü (b×b)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin