bölüm şarkısı: unutursun mihribanım- selda bağcan
Yavuz omzunda kesik kesik soluklanan adama bakarken gözleri dolu dolu kalbi ağrıdan taşacak gibiydi.
Defalarca kez öpüp sarıldığı insana kollarında sarılacak gücü bulamamak ağırına giderken bütün dünyaya kırgındı. Kimseye bir zararı yokken mutlu olmasını bile istememişti sanki. Ağzına bir parmak bal çalmış sonra da katran karası bir acı bırakmıştı hayat.
Bu hale nasıl geldiklerini bile bilmezken en çok da kendine öfkeliydi belki. Mutluluğun ona haram olduğunu bile bile üzerine yürürken korku yoktu. Ali hep orada kalır gibiydi. Şimdi ise paramparça olmuşlardı.
Kaç dakika öylece kaldılar bilmiyordu ama omzuna damlayan ıslaklık ile irkilmişti. Ali ağlıyordu. Öyle sessiz öyle hareketsizdi ki Yavuz onun orada olduğunu bile hissetmemişti bir an. Şimdi ise Ali ağlıyordu.
Yavuz'un dolu gözleri bu görüntüye daha fazla dayanamazken yanaklarından firar etmişti yaşlar. O da son derece sessizdi. Boğazında koca yumru sanki nefes alamıyor gibiydi. Nefesi boğazına diziliyordu.
Daha ne kadar acı çekeceğini bilmiyordu Yavuz. Artık dayanamayacak gibi hissediyordu. Doğduğundan beri ne zaman içinden gele gele güldüğünü bile hatırlamazken şimdi bütün ömrü koca bir dağ olmuştu sanki. Yağmurlar gözyaşı olmuştu. Yavuz'un dağından yağmurlar hiç eksik olmamıştı.
Hep acı vardı ama son bir senedir her gün zehir yutuyor, kızgın kumların üzerinde çıplak ayakla geziyordu. Ali'nin gittiğini hastaneden çıktığı günün sabahında öğrenmiş kriz geçirmişti. Deliler gibi titreyerek ağlamıştı. Üstesinden gelemeyeceğini hissettiği ilk an da o olmuştu.
Yemek yemiyor, susuzluktan başı dönene kadar su icmiyor herhangi bir yaşam belirtisi vermiyordu. Annesi yanına yaklaşmaya korkuyor yarım saate bir odasının kapısından kontrol ediyordu ama Yavuz dümdüz önüne bakıyor hiçbir şekilde tepki vermiyordu.
Gözlerini yerden ayırmadan Ali ile olan anılarını düşünüyordu. Yanında Ali'nin hırkası ile onu hatırlıyordu. Unutmamak için hepsini tekrar tekrar kafasından geçiriyordu. Gittiğini kabullenemiyor bir gün odasının kapısından girecek diye bekliyordu. Ali gelmiyordu.
Sonra bir gün bir şey oldu. Elindeki hırkanın kokusunun silindiğini fark etti. Kokladı kokladı ama eskisi gibi buram buram gelmedi Ali'nin kokusu. Delirecek gibi odasında bir o yana bir bu yana yürürken üzerine montunu olmadığını bile bilmeden aralığın ayazında şuursuzca mahallede yürümeye başladı. Annesi arkasından seslense de duymuyor gibiydi Yavuz onu.
Ayakları onu Ali'nin evine götürürken düşünmeden kapıyı açtı. Karşısındaki kadın kaşlarını çatıp ona bakarken Yavuz onu duymuyor gibi sayıklıyordu. "Kokusu gidiyor. Kokusu gidiyor unutacağım."
Kadın arkasından "Ne yapıyorsun sen? Def ol git bu evde yetmedi mi yaptıklarınız?" diye bağırırken Yavuz çoktan Ali'nin odasına gitmiş dolabına yönelmişti. Düşünmeden bir tişört alırken burnuna götürmüş derin derin solumuştu kokusunu.
Vücudu anında gevşerken Ali'nin annesi de çoktan gelmişti yanına.Yavuz onu umursamadan geldiği gibi giderken kadın arkasından bas bas bağırıyordu. Yavuz ise aralığın soğuğunda üzerinde bir sweatshirt ile mahallede öylece geziyordu burnunda sevdiği adamın kokusuyla.
Yavuz'un bu acıya dayanamayacağını hissettiği ikinci an ise bu an olmuştu. Kalbi yerinden sökülür gibi ağrıyordu. Çığlık atmak istiyor ama sesi çıkmıyordu. Yine tepkisizlikleri sürüyordu. Konuşmayı unutmuştu sanki. Kelimeler ağzından bir türlü çıkmıyordu. Kimseyle konuşası da yoktu gerçi. Kulaklarında sevdiği adamın sesiyle konuşuyordu Yavuz her gün. En çok korktuğu şey ise o sesi de bir gün unutacak olmasıydı. Her gün her gün kendine hatırlatıyordu ama çok geçmeden o da olmuştu. Hatırlayamamıştı Yavuz bir perşembe sabahı uyandığında sevdiği adamın sesini. Kulaklarında bir ses vardı ama o kadar anlaşılmıyordu ki Yavuz hatırlamaya çalıştıkça kayboluyordu seslerin arasında. Babasının sesini bile hatırlıyor ama sevdiğinin sesini hatırlayamıyordu bir türlü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metrisin Önü (b×b)
Novela Juvenil'bir tek seni sevdim, gerisi yalan...' Ali ve Yavuz çocukluk arkadaşıydı. Düşman olmuşlardı.