*bölüm şarkısı: Harmana Sererler Sarı Samanı- Musa Eroğlu"Sadece bugüne değer verdiğimi biliyorsun ya. İnanamıyorum sana gerçekten inanamıyorum. Bunun için mi peşimden koştun senelerce Ali? Bu muydu değeri? Doğum günümü bile unutacak kadar ne işin vardı Allahın cezası?"
Ali sıkkınca bir nefes alırken telefonu kapatmamak için kendini zorluyordu. Son zamanlarda Tuğba ile çok fazla kavga eder olmuşlardı ama en büyüğü buydu sanırım. Ali, Tuğba'nın doğum gününü unutmuş üzerine defalarca özür dilemiş hediyesini pastasını alıp kapısına gitmişti ama kız hâlâ bir şekilde affetmiyor üzerine her gün arayıp kavga ediyordu. Ali birkaç gün bu duruma sabretmiş ama bugün son noktasına gelmişti. Sesini yüksek çıkarmamak için çabalamış, yüksek olmasa bile soğuk ve sert bir sesle konuşmaya başlamıştı.
"Bana sesini yükseltme Tuğba. Anlattım sana olayları çok kalabalıktı dükkan dedim. Madem gördüğün sevgi sana yetmiyor peşinden koştuğum seneleri başıma kakıyorsun durma git. Senin şımarıklığını daha fazla çekemem ben."
Karşı taraftan hıçkırık sesi geldikten sonra telefon kapanmıştı. Ali sinirle telefonu masaya fırlatırken başını ovmaya başlamıştı.
Tuğba'yı gerçekten sevmişti. Ama son birkaç aydır anlamsız kavgaları canını sıkıyordu. Tugba'nın doyumsuz tavırları, Ali'yi küçük gören bakışları oğlanın canını sıkıyordu. Eğitim durumu aralarında sürekli dönüp duruyordu. Tuğba, Ali üniversiteye gitmedi diye büyük eksikliği olduğunu yüzüne vurmaktan çekinmiyordu. Ali her seferinde ona lafını verse de bir süre sonra bu durum canını çok sıkmaya başlamıştı. Tuğba onu anlar sanmıştı. Ama her şeyini anlattığı evlenmek istediği bu kadının ona bu şekilde davranması, onunla sevgili olmasını anlamsız kılıyordu artık. Tuğba ayrılmak isterse engel olmayacaktı. Çünkü Tuğba yapmasa bile bir süre sonra Ali bunu yapacaktı. Tuğba ile yürümeyeceğini anlıyordu yavaş yavaş.
"Hayırdır Kıvırcık Ali gemilerin mi battı?"
Duyduğu sesle şaşkınca arkasına bakarken ağzı açılmıştı Ali'nin. Hiç beklemiyordu esmer genci. Yavuz rahat hareketlerle gelip karısına otururken bile şaşkınca ona bakıyordu. Yavuz onun mekanında oturuyordu. Yavuz uğruna kendisini yumrukladığı meyhanede karşısındaki sandalyede oturmuş ona bakıyordu. Kaşları çatıldı istemsiz.
"Ne işin var burada?"
Sesi sert ve şaşkın çıkarken Yavuz'un suratında pis bir sırıtış vardı. Ali nefret ederdi bu gülüşten. Sanki onu alaya alıyor umursamıyordu esmer oğlan. Ali sırıtan yüzüne hep bir yumruk geçirirdi bu sebepten.
Yavuz elinin birini masaya bırakırken diğerini de sandalyesine yaslamış etrafı izliyordu. Mekanın dışından sürekli burayı görse de çocukluktan beri bir kez olsun içine girmemişti. Dinle kitapla pek işi yoktu. Alkolden nefret ederdi. Kafasında hiç hatırlamak istemediği anıları canlandırıyordu genç oğlanın. Bu sebepten alkole karşı içinde inanılmaz bir nefret vardı. Karşısındaki oğlanla zaten araları bozukken böyle bir mekanı işletmeye devam etmesi daha da sinirini bozmuştu Yavuz'un.
"Geçerken uğrayayım dedim."
Ali onun hâlâ sırıtan suratına bakarken kaşlarını daha da çattı. Dalga geçtiği bariz belliydi. Amacını merak ediyordu sadece. Masaya doğru eğilip yaklaştırdı kendini.
"Ne sikim istiyorsan söyle Yavuz. Senin çocukça oyunlarınla uğraşamam."
Ali'nin bu sözleriyle Yavuz'un yüzündeki sırıtış gitti. Yerine donuk bakışlar bırakırken Ali içinden 'İşte,' dedi 'işte şimdi gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metrisin Önü (b×b)
Fiksi Remaja'bir tek seni sevdim, gerisi yalan...' Ali ve Yavuz çocukluk arkadaşıydı. Düşman olmuşlardı.