*bölüm şarkısı: tanrı misafiri- ajda pekkanBazen Ali hata yaptığını düşündüğü zamanlar kendi içine kapanır kimseyle konuşmazdı. Babası kapısından gelir dil döker yine de bir kelime konuşmaz sadece susarak yere bakardı. Kendi içinde ufak bir hesaplaşma yaşar keşke böyle yapmasaydım der kafasında aksini yaptığı zamanlar neler olacağını hesaplardı. Geriye dönemeyeceğini bilirdi yine de düşünmeden edemezdi.
Şimdi ise dükkanın ışıkları kapalı tek başına otururken düşünüyordu Ali. Eğer Yavuz'u birkaç saat önce mutfakta öpmemiş olsaydı neler olacağını düşünüyordu. Pişman mıydı bilmiyordu. Bir erkeği öpmek bunu düşünmekten çok daha farklıydı. Yanlış hissedeceğini düşünmüştü bu zamana kadar ama yanlış olan hiçbir şey yok gibiydi. Sevmeyi bir şekilde içinde halledebilmişti. Dokunmak işin içine girince ise kendini suçlu hissetmekten alıkoyamıyordu. Bu suçluluk kime karşıydı bilmiyordu. Çok da aklına gelmeyen tanrıya mıydı bu suçluluk, yoksa bu zamana kadar kendi ahlak maddelerini Ali'ye kabul ettirmeye çalışan annesine miydi? İkisinin de cevabı içinde hayır saklıyordu binlerce. Ali, Yavuz'u öptüğü için içinden en ufak bir pişmanlık hissetmiyordu.
Şimdi burada oturmuş Yavuz'u öptükten sonra esmer oğlan onu göğsünden ittirip gittiğinden beri donmuş gibiydi. Kendisini kapatmış kimseyle konuşmamıştı. Müşterilere hesabın ne kadar olduğunu söylemek dışında hiçbir şey dememiş kendisini yine küçüklüğünde olduğu gibi dış dünyadan soyutlamıştı.
Herkes gittikten sonra ise ışıkları kapatmış masaya oturmuş kalkmamıştı. Ne kadar zaman orada oturduğunu bile hesaplayamamıştı. On dakika kadar kısa iki saat kadar uzundu ama Ali kalkıp da saate bakmamıştı bile. Sanki gözlerini kaldırsa olduğu yerden yine o ana gidecekti. Yine esmer oğlanın kalın dudaklarını şehvetle öpecek elini boğazında gezdirip nabzını tam elinin altında hissedecekti. Hafif nemli dudaklar aklından bir an olsun çıkmıyordu. Onu öptüğü zaman dilimi belki saniyelerdi ama Ali saatlerce öpüşmüşler gibi kazımıştı o anı aklına.
Çalan telefona cevap verecek gücü bile yokken ısrarla çalmasına tepki bile vermiyordu. Biraz kendi haline kalsa bundan sonrası için nasıl bir yol izleyeceğini planlayabilirdi. Henüz ne yapmak istediğini bile bilmiyordu. Bu meselenin üzerini bir şekilde kapatabilir bir daha Yavuz'la beş metre mesafede bile bulunmayabilirdi. Bu olayı yok sayıp sanki hiç olmamış gibi davranabilirdi. Ama Ali bunların hiçbirini de yapmak istemiyordu. Tek yapmak istediği esmer oğlanı yine ve yine defalarca kez öpmekti.
Ali ufak da olsa umut ışığı besliyordu içinde. Her zaman optimist biri olmuştu zira hayatta. Yavuz'un homofobik biri olmadığını gayet iyi biliyordu. Ali öpünce yüzüne okkalı bir tokat beklese de Yavuz bir şey demeden sadece göğsünden onu ittirip gitmekle yetinmişti. En azından buradan küçük bir ışık hissetmişti. Sonuçta Yavuz ondan tiksinip dövebilir bin bir tane küfür savurabilirdi.
Çalan telefona daha fazla dayanamazken telefonu açıp kulağına tutmuş kimin aradığına bile bakmadan.
"Ali niye telefonu açmıyorsun abi?"
Kürşat'ın kalın sesi gelirken Ali derin bir nefes almıştı. "Duymamışım kardeşim ne oldu?"
Ali'nin sesi son derece tekdüze ve ruhsuzken Kürşat bir süre bir şey dememişti. Daha sonra ise sıkıntılı bir nefes almıştı. "Ya annen aradı oğlum ulaşamamış sana bir şey oldu sandık."
Ali yutkunmuştu. Büyük bir şey olmuştu ama paylaşamazdı bile. Öldürürlerdi Ali'yi. Kalbini durdurmasalar bile gelen tepkiler öldürürdü Kıvırcık'ı.
"Yok lan ne olacak? Kapattım zaten çıkarım şimdi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metrisin Önü (b×b)
Roman pour Adolescents'bir tek seni sevdim, gerisi yalan...' Ali ve Yavuz çocukluk arkadaşıydı. Düşman olmuşlardı.