50. Bölüm

4.2K 283 74
                                    

(Yorum yapan herkes nisosu çok mutlu edermiş ve nisos onlara kocaman öpücükler gönderirmiş. 🥰)

bölüm şarkısı:  yeniden- hüsnü arkan

"Kardeşim yavaş olsana anasını satayım. Kırılacak eşya var içinde."

Emre, Kürşat'a bakıp konuşurken Kürşat dışından belki ellinci kez "Hasbinallah." diye söylenmişti. Geldiklerinden beri yani yaklaşık beş saattir bir şekilde Kürşat'a laf sokuyor Kürşat da olay çıkmasın diye ağzını açıp karşılık vermiyordu. 

"Görüyoruz herhalde Emre kardeşim. Ayağımı basamadım sadece."

Emre burnunu serseri bir havayla çekip "İyi tamam." dedikten sonra içeriye boşaltılan odalardan birinde konuşan ikiliye bakmıştı bir süre. Ali gözleri parlayarak Yavuz'a bakarken esmer oğlan bir şeyler anlatıyordu. Emre sabah uyandığında kapıları alacaklı gibi çalınca eşofmanını ters giydiğini bile fark etmeden kapıya koşturmuştu. 

Görmeyi beklediği şey kesinlikle Ali ve yanındaki üç tane izbandut kılıklı herif değildi. Birini hemen tanımıştı. Yavuz'du. Ali o kadar anlatmıştı ki artık görmese bile kafasında canlanmıştı. Diğerleri hakkında ise çok bir bilgisi yoktu ama eşofmanına bakıp gülen adamdan hiç haz etmemişti. O yüzden geldiği andan itibaren ona laf sokmaya başlamıştı. Bir de Kürşat olduğunu öğrenince daha da arttırmıştı. 

"Ne yapıyorsunuz gençler?"

Sesi ilk Ali duyup arkadaşına bakarken Yavuz da ona odaklanıştı. Yol yorgunluğundan mıdır yoksa Ali'nin yaşadığı yeri görmekten midir bilinmez kendisini biraz gergin hissediyordu. İzmit'i gördüğü anda denizi gördüğü anda nefesi kesilmiş etrafı izlemişti kimseyle konuşmadan. Belki her şey bambaşka olabilirdi diye düşünmeden edemedi. Ama keşkeleri sıralayacak zaman yoktu. Şimdilere bakması gerektiğini de hayat dikenli yollarla öğretmişti ona. Yavuz hiçbir zaman gül bahçelerinde koşturan o çocuk olamamıştı. Zehirli dikenlerin üzerinde çıplak ayakla gezerdi daha çok. Bunu kendisi seçmemişti. 

Şimdi burada sevdiği adamın ondan sonra yaşadığı bu küçük evi görmek kalbinde bir yerlerin sancımasına neden oluyordu. Bir sürü detay vardı. Eşyalar değildi mevzu bahis. Bir sürü dokunuş bir sürü nefes vardı bu evde Ali'ye ait. Hiçbirinde kendisi yoktu. Yakıcı bir düşünceydi. Küçük bir evdi burası. Ali'nin uyumak dışında çok kullanmadığı da belli oluyordu. Yine de onun eviydi. 

"Burayı toparladıktan sonra gezmeye çıkalım diyordum."

Ali canlı bir sesle konuşurken gözleri sürekli Yavuz'a kayıyordu ama onun gözlerindeki tedirginliği bir türlü silemiyordu. Açık bir kitap gibi gösteriyordu Yavuz artık bütün duygularını. Ne saklayacak ne rol yapacak ne de inkar edecek bir gram isteği yoktu zira. Buraya gelirken göreceklerini kabullenmişti. Kırgınlıkları aşmak için üzerine gitmek gerekti. Görmek kabullenmek gerekti. Yavuz da kabullenmeye çalışıyordu. İnsan zaten incindiklerini kabullenmeye çalışmaz mıydı?

"Siz gitsenize Abi. Toparlarız biz burayı kaç tane herifiz. Siz bir yemek yiyin gezin."

Emre ima ile ikisine bakarken Yavuz ilk kez gülmüştü. "Yeni gelin miyim ben anasını satayım? Sabahtan beri bizi bir araya getirmek için götün çıktı." Emre bir an durup sonra kahkaha atınca ev inlemişti sanki. Belki biraz nispetten normalden daha fazla gülmüştü. 

"Oğlum sen ne tatlı bir şeysin lan."

Yavuz yüzünü buruştururken Ali arkadaşına "Hoşt şerefsiz." diyince ağzına yalandan bir fermuar çekmişti Emre. Alıştığı bir şey değildi ama aralarındaki sevdadan yan yana görünce bile emin olmuştu. Emre nişanlısını canından çok severdi. Ama aralarındaki bağın bu kadar kuvvetli olmadığını hissetmişti ikisini gördüğü anda. 

Metrisin Önü (b×b)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin