26. Bölüm

9.2K 456 223
                                    

*bölüm şarkısı: nazlı yarim- yıldız tilbe

Ali hiç uzun vadeli hedefler koyup onları uygulayan biri olmamıştı. Bu zamana kadar hep ailesine bakmak için uğraşmış annesine iyi bir evlat olmak için çabalamıştı. Babası öldükten sonra ailenin reisi olma sıfatına bürünmüştü. Bu zamana kadar hep insanlar ona ne rol biçerse o olmuştu Ali. Bir öğrenci, bir abi, bir evlat. Hiç olmak istediğini olamamıştı çünkü hep ona verilen bu karakterleri oynamaya çalışmıştı.

Şimdi hayatında ilk defa kendi biçtiği bir role bürünmüştü. Anlıyordu ki insan olmak istediği kişi olduğunda mesut oluyordu en çok. O zaman daha güzel daha yaşanılır geliyordu hayat. İçtiği suyun tadı bile değişmişti sanki kendisi olunca. Daha bir tatlı gelmiş belki de öyle olmasını istiyordu.
Şu an karşısındaki masadan boş bardakları sessizce toplayan oğlana sonsuza kadar bakabileceğini fark ediyordu. Ali hayatında hiç böyle hissetmemişti. Birisinin bakışlarında dahi kendini bulduğunu, bütün hislerini parmak uçlarına kadar hissetmenin ne demek olduğunu yeni yeni kavrıyordu.

"Ne bakıyorsun öyle?"

Yavuz dükkanda kimsenin kalmamasının rahatlığı ile konuşurken Ali derin bir nefes almıştı.
"Sana bakıyorum."

Yavuz yutkunurken bardakları toplamaya devam etmişti. Ali'ye laf yetiştirmek imkansızdı.
"Aç götüne bak."

Ali onun utangaç sesini duyarken ağzından bir kahkaha kaçırmıştı. Yavuz dumura uğrarken Ali'nin sesi kulaklarında uğulduyordu. Üç saniyelik kahkaha saatler gibiydi o an.

"Utandın mı?"

Yavuz sinirle kaşlarını çatmıştı. "Ne utanacağım lan?" Ali bu görüntüye yine gülümserken oturduğu sandalyeden kalkmış yavaşça esmer oğlanın yanına yaklaşmıştı. Yavuz huysuzca baksa da Ali yakınlaşmaya devam ettikçe kan dolaşımı hızlanıyordu. Aralarında hiçbir konuşma geçmese de artık ilişki olarak bir şeyin içerisindelerdi.

"Kulakların kızarmış yine."
Ali sağ elini oğlanın sol kulağına yavaş hareketlerle götürürken Yavuz gözlerini kısmış direkt olarak kumrala bakıyordu. Ali elini gayriihtiyari kulağında gezdirirken sürekli yutkunuyordu.

"Genetik bizim. Annemin de kızarır."

Ali'nin dudakları anında iki yana kıvrılırken "Öyle mi?" demişti. Elini Yavuz'un kulağından çekip cebine koyarken Yavuz elinin varlığına o kadar kısa sürede alıştığı için şaşırmıştı kendisine. Çünkü Ali elini oradan çektiğinde tekrar koymasını istemişti.

"Evet, utandığımdan değil."

Ali, Yavuz'un bu başarısız savunmasına gülümsemekle yetindi dudaklarında küçük bir tebessümle. Hâlâ onun yanında, tam karşısında bakışlarını saklamak zorunda kalmadan bakması hayal gibi geliyordu Ali'ye. O kadar düşlemişti ki bunu bilmeden şu an birisi fark eder diye değil kendisinden utandığı için kaçamak bakışlarla ona bakan esmer oğlanın yanına gidip gerçekliğini sorgulamak için sürekli yanına gidip kontrol ediyordu. Sanki rüya olduğunu anlasa kendini bu düşün pençelerinde bırakacaktı. Öylesine büyülemişti bu kavuşma kendisini.

"Yarın işin var mı?"

Ali öylesine bu soruyu sorarken Yavuz ağır ağır kafasını ona çevirmişti. Bu soru kendisini şaşırtırken elini yine kulağına atmamak için kendisini tuttu. Deli gibi utanıyordu. En son böyle utandığında ortaokulda falandı kalbi çıkacak gibiydi.

"Dersim var ama önemli dersler değil."

Sesi heyecanına tezat sakindi ama kalbi gümbür gümbür atıyordu. Kendisinden başkası heyecanını fark etmiyordu bile. Bir de utanınca kulaklarına dokunduğunu anlayan Ali biliyordu heyecanını belki. Yavuz bu ayrıntıya sevindi bir an. Kendisini bu kadar dikkatli incelemesi içinde inanılmaz bir tatmin hissini kamçıladı.

Metrisin Önü (b×b)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin