*bölüm şarkısı: Kirpiğin Kaşına Değdiği Zaman- Grup Abdal
Ali birkaç gündür kendisini sadece işine vermiş başka hiçbir şey düşünmemeye çalışmıştı. Üzerinde büyük bir yorgunluk vardı. Kendini son zamanlarda hiç anlayamaz olmuştu. Verdiği tepkiler hiç onun vereceği tepkiler değildi. Yavuz'la uzun zamandır böylelerdi. Şimdi değişen neydi? Neden böyle hissediyor böyle davranıyordu? Bu sorulara bir cevabı olmadığı için pes etmişti. Artık ne Yavuz'la alakalı bir şey düşünüyordu ne de eskisi gibi onunla kavgaya tutuşuyordu. Sadece işini yapmaya ve hayatını eski düzenine sokmaya karar vermişti.
"Oo kolay gelsin kardeşim."
Ali duyduğu sesle kafasını kaldırdı. Uzun zamandır görmediği arkadaşını görünce kaşlarını kaldırmıştı. Askerden geleceğini biliyordu ama biraz erken olmuştu, beklemiyordu.
"Lan Esat sen ne zaman geldin oğlum?"
Şaşkınca kendisine bakan Ali'ye sırıtıp bir sandalye çekerek oturmuştu Esat. Özlemişti Ali'yi. Kuzeninden bağımsız gerçekten arkadaşlardı Ali'yle. Yavuz her ne kadar bu arkadaşlığı onaylamasa da görüşüyorlardı sık sık. Kısa saçlarını düzeltip konuşmaya başladı karşısındaki kumral oğlana.
"Bugün sabah geldim. Erken verdiler tezkereyi birkaç gün."
Ali başını anladığını belirtircesine sallarken arkadaşının karşısına oturdu. Esat'la lisede yakınlaşmışlardı. Kuzeniyle arasındaki problemlerden haberdar değildi henüz o zamanlar. Öğrenince de çok önemi kalmamıştı. Ali onun çok yakın arkadaşı olmuştu. Bir sürü sırrını paylaşmış zor zamanlarında da yanında olmuştu. Kuzenin kavgası onu ilgilendirmezdi. Yine de toplu buluşmalarda Ali'nin grubuna çok takılmazdı. Diğerlerini çok tanımazdı.
"Ee nasılsın? Nasıl geçti askerlik?"
Esat sakalsız suratını sıvazlarken "Normal askerlik işte oğlum. Seninki kadar zor değildi tabii. İzmir'de yaptığın askerlikle Hakkari'deki bir olmaz. Rahattım yani. Bilgisayar işlerine falan bakıyordum." dedi. Bilgisayar mühendisi olmanın bazı avantajlarını kullanmıştı askerlikte. Daha sonra ellerini masanın üzerinde birleştirip Ali'ye baktı. Nasıl bıraktıysa öyleydi bu oğlan. Ali'ydi işte.
"Sen nasılsın asıl? İşler nasıl? Yengeyle ne yaptınız söz, nişan?"
Ali kafasını olumsuz anlamda salladı. Tuğba konusunu konuşmak içinden gelmese de arkadaşına cevap verecekti. Ayaklanıp "Dur çay getireyim öyle konuşuruz." dedi. Esat ona karşı çıkmazken Ali yeni demlediği çaydan iki bardak doldurup masaya tekrar döndü. Eski yerine otururken bakışları çaya kaydı sonra Esat'a bakıp anlatmaya başladı.
"İyiyim, işler de yerinde çok şükür. Söz, nişan daha yok. Yakında isteyeceğiz ama inşallah. Tuğba'da ne zaman hazır hissederse artık."
İçinden ben de ne zaman hazır hissedersem diye ekledi. Bir haftadır Tuğba ile de araları çok iyi değildi. Konuşsalar bile kısa sürüyor, bir şekilde iki taraftan biri konuşmayı bitiriyordu. Bu durum zoruna gidiyordu Ali'nin. Tuğba'ya gerçekten değer veriyordu. Onunla bu şekilde olmaktan hiç memnun değildi.
Esat bu konu hakkında yorum yapmak istese de şimdilik susmuştu. Ali'nin bu konulardan canının sıkkın olduğu belliydi. Konuşup canını sıkmak istememişti. Ama bu konuşmayı yapacağını da aklına yazmıştı. Çayından bir yudum aldıktan sonra bakışları bu kez muzip bir hâl aldı.
"Yavuz'la nasılsınız?"
Ali duyduğu isimle dumura uğradı. Yumruklarını sıkarken onu son gördüğü gece aklına geldi. Dişlerini sıktı. Sinirliydi ona.
"Ne nasılız oğlum? Aynı işte."
Esat gülerek "Yakın temas hâlâ yani." demişti. Ali'nin kaşları çatılırken ağzından bir küfür savurmuştu. Yavuz'la alakalı olan olayları ona hiçbir şekilde sempatik gelmiyor üstüne üstlük daha da kinleniyordu.
"Hadi lan ordan pezevenk. Senin kuzeninin canı düzenli dayak istiyor ben de atıyorum."
Esat rahatsızca yerinde kıpırdanırken bir haller olduğunu anlamıştı Ali. Kötü bir durum vardı belli ki. İnce belli bardakla oynarken gözünü masaya dikmişti Esat. "Amcam eve almıyormuş. Bizde kalıyor ben geldiğimden beri."
Üzülüyordu kuzeninin bu durumuna. Amcasını hiçbir zaman anlayamamıştı zaten. Yavuz küçükken de çok sert bir adamdı. Kucağına alıp oturttuğunu bile hatırlamıyordu oğlunu. Yavuz böyle olunca daha da kinleniyordu oğluna.
"Kovmuştu evden bizim kavgadan sonra."
Ali bunu dedikten sonra dilini dişine geçirmişti. Her ne kadar kendini rahatlatmaya çalışsa da bir nevi onun yüzünden evden kovmuştu babası oğlanı. Esat düşünceyle başını sallamıştı. "Oğlum ikiniz de rahat durmuyorsunuz ki bir türlü. Küçükken de arkadaştınız birbirinizin götünden ayrılmıyordunuz. Sahi sizin kavga niye başlamıştı?"
Ali aklına gelen anılarla dişlerini sıkmıştı. Bu konuları konuşmak ona iyi gelmiyordu. Yine de arkadaşına anlatmak istedi.
"Orospu kuzenin yüzünden."
Esat iyice meraklanırken "Noldu?" diye anlattı. Dedikoducu teyzelere benzeyen haliyle Ali'nin keyfi bir nebze yerine gelmişti.
"Oğlum ben hep gidiyordum küçükken oynamak için. Şerefsiz bir süre sonra gelmedi. Okulda sıkıştırdım noluyoruz diye? Başladı senden nefret ediyorum artık arkadaş değiliz diye. Sebebini soruyorum söylemiyor da puşt. Sonra konuşmadık zaten."
Ali bacağını hızlı hızlı sallarken eski kalbi kırık halini düşünmüştü. Dışarıdan sert görünse de yumuşacık kalbi vardı. Çabuk kırılıyor çabuk affediyordu. O zamanlar ikisinin bu hali çok üzüyordu onu.
"Ortaokul da böyle geçti gitti. Ben lise son sınıfken de küçücük boyuyla laf atmalar sataşmalar başladı. Bir gün de yumruk yumruğa giriştik işte. Zaten sonrası geldi. Haftada üç gün dayak atmadan duramıyorum ellerim kaşınıyor."
Esat düşünceli düşünceli başını sallarken masaya yaklaştı önemli bir şey demek için. Ali de omuzlarını kaldırırken yerinde kıpırdandı. Esat şöylece bir etrafa bakındı. Kısık sesle konuşmaya başladı. Sanki kimse duysun istemiyordu.
"Ali sana bir şey söyleyeceğim. Yavuz benim kardeşim gibidir biliyorsun. Sen de aynısın benim için. Yavuz'un çok kolay bir çocukluğu olmadı."
Ali'nin kaşları çatılırken ne olduğunu anlamamıştı. Sabırsızlıkla Esat devam etsin diye bekliyordu. Yavuz'un hayatının hiçbir ayrıntısını bilmiyordu. Sadece Orhan Amca'nın sert biri olduğundan haberi vardı.
"Şimdi Yavuz'un özelini çıkarıp sana anlatmayacağım. İstemez çünkü bunu. Ama hiçbir zaman şımarık vurdumduymaz bir çocuk olmadı. Amcamı biliyorsun sert biri. Yavuz babası varken baba hasreti çekenlerden. Yengem desen amcam ne yaparsa onu yapıyor zaten."
Derin bir nefes aldı genç adam sözlerine ara verirken. Kardeşi gibi sevdiği kuzeninin bu durumunu dillendirmek üzmüştü onu bor hayli. Küçükken Yavuz'a çok üzülürdü bu sebepten. Kendi babasına imrenerek bakardı Yavuz. Gidip sarılamazdı. Hep azarlanırdı.
"Yani demem o ki aranız bozuk biliyorum. Ama durun artık oğlum. Yavuz'a da aynılarını söyledim dün. Bir daha bulaşmayacağım dedi ama senle aynı kaldırımdan yürüse niye geliyorsun lan peşimden der kavga çıkarır yine. Sen dikkat et biraz. Senden kardeşin arkadaşın olarak değil Yavuz'un kuzeni olarak istiyorum bunu sadece."
Ali ne diyeceğini bilemezken başını salladı sadece. Durumun bu kadar ciddi olduğunu bilmiyordu. Babası varken baba hasreti çekenlerden demişti Esat. Düşündüğü şeylerle kalbinde bir sızı belirdi. Ali'nin babası ölmüştü ama son nefesini verirken bile merhametini de sevgisini de eksik etmemişti. Esat bir şey söylemeden sandalyeden kalkarken kumral oğlanın omzuna elini koyup birkaç kez sıvazladı sonra da çıktı dükkandan.
Ali düşük omuzlarıyla aklında kalan bir sürü soruyla en önemlisi de eski arkadaşına duyduğu hüzünle öylece bekledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metrisin Önü (b×b)
Novela Juvenil'bir tek seni sevdim, gerisi yalan...' Ali ve Yavuz çocukluk arkadaşıydı. Düşman olmuşlardı.