40. Bölüm

4.7K 311 232
                                    

*bölüm şarkısı: şu metrisin önü- cengiz özkan

1 yıl sonra:

"Ali şuraya bir baksana gülüm."

Ali kendisine seslenen adama başını hızlıca sallayıp kasaya doğru ilerlemişti. Bugün dükkan çok kalabalık değilken içinden şükürler ediyordu. İki gündür haftasonu olması sebebiyle herkes buraya toplanıyordu. Zaten kasaba küçüktü ve çok insan vardı. Bir tane aile mekanı olması da hiç iyi değildi. Herkes haftasonu buraya birikiyordu.

"Buyur abi."

Yaşlı adam yanındaki delikanlının sırtını okşarken "Bugün sana bahşiş verdiler kasadan al tamam mı? Bak geçen seferki gibi yapma Ali. Niye almıyorsun oğlum? Genç adamsın sen. Al lazım olur senin hakkın o." dedi. Ali başını sallarken almayacağını ikisi de biliyordu aslında.

"Tamam abi alırım."

Adam gülüp elini çektikten sonra "Sesinden bile almayacağın anlaşılıyor lan." Ali kahkaha atan adama küçük bir tebessüm gönderirken minnettardı. Zaten ona bir ev bir iş verdikten sonra fazlasında da gözü yoktu.

Bir sene önce bir gece yarısı hiç bilmediği bu kasabaya ağlayarak gelirken hiçbir umudu kalmamışken yanındaki adam kolundan tuttuğu gibi onu evine götürmüş bir tane bile soru sormamıştı. Çok sonrasında laf arasında Ali "Abi ya hırsız katil olsaydım niye aldın beni öylece?" diye sorunca adam tebessüm etmişti. "Oğlum yengenler olsa almazdım zaten kilerde yatardın ama o kadar çaresiz duruyordun ki kötülük edeceğin aklımın ucundan geçmedi." demişti.

Ali o kadar çaresizdin kısmını bir süre kafasından hiç çıkaramamıştı. Sürekli aynı gece gözünün önünde dolanıp duruyordu. Hiçbir şekilde yüzü gözünün üzerinden gitmiyordu. Her seferinde aynı reddediliş, aynı sırtından bıçaklanma, aynı geride kalış zihnini işgal ediyordu.

İşin içinden çıkamayınca kaderim böyleymiş diyordu. İsmini bile anmıyor, oraya ait tek bir izin bile arkasına düşmüyordu. Ara ara kardeşini ve Cevo'yu arasa da kimseyle konuşmuyordu başka. Annesi birkaç kez telefonu kardeşinin elinden alıp konuşmaya çalışsa da Ali hemen telefonu kapatıyordu. Hâlâ öfke var mıydı içinde bilmiyordu ama kalbi onlarla konuşursa çok ağrır gibi geliyordu. Bunun altından kalkabilir miydi bilmiyordu. Artık öfkeli değildi. Hiçkimseye öfkeli değildi hem de. Ona bile öfkesi kalmamıştı. Ama o kadar kırgındı ki sanki bu konu hakkında bir kez konuşmaya başlasa hiç susmayacak sürekli ağlayacak gibiydi. Ali bunların hiçbirini hak etmemişti. Ne kadar düşünürse düşünsün işin içinden çıkamamıştı.

Yaptığı her şeye rağmen "Her şeyi bırakalım gel." teklifline aldığı hayır cevabı en çok zoruna giden şeydi belki. Onu sevmiyor oluşu bile bit noktada sineye çekilebilirken onu insandan saymayan babasını ardında bırakamaması canını yakmıştı en çok. Demek ki bizim sonumuz böyle olmalıymış diye geçiriyordu hep içinden. Başka ne yapabilirdi?

Düşüncelerinden çıkmasını sağlayan şey ise yanındaki adamın omzunda birkaç kere dokunması olmuştu.

"Sesleniyorum duymuyorsun. Bak geldi seninki hadi bekletme."

Ali gözlerini Alperen Abi'sinin gösterdiği yere dikerken gördüğü yüzle gülümsedi. Zehra elini sallarken Ali adamın gözlerine izin almak için bakarken "Çık hadi sen koçum idare ederim ben." demişti adam da.

"On beş dakikaya gelirim abi."

Ali hızlı hareketlerle dükkandan çıkarken saçlarını yukarıdan bağlayan kızın yanına kısa sürede gelmişti. Genç kız elindeki poşeti sallarken "Niye telefona bakmadın kaç kere aradım?" diye gülümseyerek sahte bir sitem etti. Ali telefonu cebinden çıkarırken bir tane aramayla kaşlarını havaya kaldırdı.

Metrisin Önü (b×b)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin