14. Bölüm

92 12 0
                                    

3 ay sonra...

"Günaydıınn!"

Karşımda dikilmiş beni dürten Atlas'a baktım. Uykulu sesim ve gözlerimle "Günaydın." diye mırıldanarak kalktığımda çok enerjik olduğunu fark ettim.

"Neden bu kadar enerjiksin." dedim yatakta doğrulurken. "Okula gidicez salak! Enerjik olmak zorundasın. Hadi kalk kalk!"

Okul...

Bugündü, evet haklıydı enerjik olmalıydım. Atlas odadan çıkarken ben odadaki tuvalete girip çıktığımda dolabımın karşısında dikildim.

Siyah, bol ve bir pantolonla beyaz lakostan oluşuyordu formamız. Lakosun üstüne yine siyah bir sweat geçirerek siyan saçlarımı tarayıp dağıttım.

Aşağıya indiğimde herkes kahvaltı yapıyordu. Herkesten kastım Rasim amca ve Atlastı.

"Günaydın." diyerek oturduğumda aynı şekilde karşılık verdiler. Okuldan vs. konuştuktan sonra kahvaltı faslı bitmişti. Hızlıca yukarı çıkarak dişlerimi fırçaladım ve çantamı alarak tekrar aşağıya indim.

Atlasla evden çıktığımızda Rasim amca peşimizden çıktı. "Sizi bırakayım." dediğinde arabaya biniyordu.

İtiraz etmeden bindik. Siyah arabanın gri koltuklarında yolculuk ederken pencereden dışarıyı izliyordum. Araba yavaş gidiyordu. O sırada görüş açıma kumral saç ve uzaktan bile belli olup parlayan bir çift yeşil göz girdi.

Tatlı gamzesi yanağında hayat bulan benim yaşlarımdaki genç kızı geçtiğimizde aklım yüzünün fotokopisini çekmiş gibiydi.

Güneşte parlayan saçları ve yanağındaki küçük çukurla çoktan aklıma kazınmıştı.

Kimdi bu kız? Tam yanından geçerken penceredeki beni fark etmesiyle gülümsemişti genç kız. Okula vardığımızı bile anlamamıştım onu düşünürken.

Koluma dokunulmasıyla kendime gelip Atlas'a baktım. Arabadan inerek okula doğru yürümeye başladık. Etraftaki gülüşmeler bizim okula girmemizle son bulmuş, fısıltılara dönmüştü.

"Oğuz Özkaya ölmemiş miydi?"

"Hayır kızım! Yalanmış ya o haber."

"Çok çekici değil mi?"

"Atlas daha iyi kızım!"

Dört bir yanımızdan gelen fısıltılara kulak asmamaya çalışsam da oldukça zordu. 

Sınıfımızı bulduğumuzda hızlıca içeri geçip pencere kenarından arkalara doğru oturduk.

Erken gelmiştik. Daha dersin başlamasına yarım saat vardı. O sırada sınıfa 3 kişi girdi.

Bu kızlardan birini biliyordum. Hani her sınıfta işi gücü dedikodu olup her büyük bir olayda bunu herkese yayması çok kısa süren bir kız olur ya. O kız buydu.

Hani genelde bu kızlar çakma sarışın olur ya. Bu kız oydu. Tek farkı saçları gerçekten sarıydı.

Melisa. Bu kız oydu.

Hani Melisa'nın yanında gezinip her dediği yapan kısaca köleleri olan kızlar olur ya. Yanındaki kızlarda tam olarak onlardı.

Özge ve Sinem. Bu kızlar onlardı.

Melisa bu sıraya doğru yaklaşıp önümüze oturduğunda elini uzattı. "Merhaba! Ben Melisa, sende Oğuz olmalısın. Bu seneyi beraber okuyacakmışız. Hoş geldin!"

Yüzündeki sinsi ifade ve samimiyetsiz gülümsemeyi çözemesemde elini sıkmak için uzattım.

Ben ne olduğunu anlamadan kolluğumu tek hamlede çıkarınca yutkundum.

İzlerimi görür görmez herkesin yüzünde kocaman bir şaşkınlık oluşmuştu.

İzlerimi sınıftaki herkes görmüştü. Sınıftaki herkes...

OğuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin