3. Bölüm

175 16 0
                                    

Kelepçeleri çözmüş, ardından gitmişti. Yerde kanlı vücudumla uzanıyordum. Yorgundum, bitkindim. Kalkacak halim yoktu.

Kurtulmak istiyordum. Burdan kaçmamın tek yolu ölmemdi.

Ölmek istiyordum.

Ağzımın içi yaralarla doluydu. Yemek yiyebilmemin imkanı bile yokken o göründü kapıdan.

Elinde tepsiyle karşımda duruyordu.

"Oğuzcum, canım oğlum. Sana yemek getirdim hadi kalk."

Art arda birkaç kere öksürdüm. Konuşmaya bile halim yokken fısıldadım.

"Ye...yemek istemiyorum."

Yüzünü hafiften sinir kaplarken gözlerindeki ateşin önündeki perde çekildi.

Gözleri ateş saçarken "Yiyeceksin!" diye bağırdı.

Başımı iki yana sakladığımda tepsiyi önüme fırlattı ve yüzüme bir yumruk geçirdi.

"Sen babana karşı mı geliyorsun!"

Eğilip birkaç yumruk daha attığında cebinden düşen telefonu fark etmeyecek kadar çok odaklanmıştı.

Hızlıca kalkıp bodrumdan çıkarken telefonun yüzeyi parlıyordu. Kalkmaya asla mecalim yoktu.

Ayaklarımdan destek alarak sürüne sürüne o telefonu almayı başarmıştım.

Dişlerim korkudan ve heyacandan birbirine çarpıyordu. Yakalanırsam biterdim. Ama yakalanmazsam...

Telefonu alarak o numara tuşladım. Öldü gösterilmeden önce hep yanımda olan, arkadaştan öte kardeşim saydığım kişiyi.

Atlas.

Polisi arasam bir şey anlatamazdım. Ağzımın içi kan doluydu ve konuşmakta zorlanıyordum. Polis bunu bir şaka sanabilirdi. Ama onunla, Atlasla konuşmadan anlaşabilirdim.

Telefonu hoparlöre aldığımda çalıyordu. Birkaç çalışta açtığında "Efendim." dedi.

Sesi bitkin ve mutsuzdu. Ölü gösterilmemden 3 ay geçmişti. Henüz yarası tazeydi yani.

Ve evet. 3 aydır bu işkencelere maruz kalıyordum.

Daha deminki yumrukların acısı olarak biraz kan kustuğumda görmesem de Atlas'ın kaşlarının çatıldığını hissedebiliyordum.

"Kimsiniz?" Tekrar konuştuğunda zorlukla ellerimi yukarı kaldırıp iki kere el çırptım.

Lütfen anla Atlas... Lütfen anla...

Bu aramızdaki bir anlaşmaydı. Konuşamayacak durumdaysak ellerimizi iki kez çırpardık.

Telefonun ucuzunda kısa sayılmayacak bir sessizlik olduğunda Atlas'ın fısıldamasıyla sessizlik son buldu.

"O-Oğuz..."

Anlamıştı! Derin derin nefesler aldığımda daha yüksek bir sesle haykırdı.

"Oğuz!"

Başarmıştım, haber göndermiştim. Atlas, beni bulabilecek miydi?

"Oğuz sen misin? Nolur sen olduğunu söyle buna ihtiyacım var."

Ellerimi bir kez çırptım. Bu evet demekti.

"Oğuz konuşamayacak durumdasın anladım ve seni kurtarıcam kardeşim tamam mı? Korkma bak kurtulucaksın!"

Kurtulacaktım. Eğer Atlas dediyse inanırdım.

Daha fazla dayanamıyordum, uyanık kalamıyordum. Telefonu kapatıp arama geçmişini sildim ve olduğu yere koydum.

Gözlerimi kapattım ve kurtulmayı diledim.

OğuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin