16. Bölüm

80 13 0
                                    

Masallardaki perileri andıracak kadar güzel olan o kız gitmişti. Arkasından koşsam da sanki puf olup uçmuş gibi hızlıca gitmiş olmalıydı ki bulamadım.

Kendimi toparlayıp aşağıya indiğimde Atlas'ın yanına oturdum. Tam bir şey söyleyecekti ki konuşmak istemediğimi belirttim ve konuyu bir daha açmamak üzere kapatıp başka şeylerden konuşmaya başladık.

Sınıftaki Melisa'ya göz ucuyla baktığımda sırıtarak bana bakıyordu. Yaptığından pişman olmadığı çok açıktı.

Önüme döndüğümde sınıfa giren 50'li yaşlardaki hocayı gördüm. Yer yer kırlaşmış saçlarıyla sınıfa girdiğinde ayağa kalktık.

Kısa bir günaydından sonra oturduk yerlerimize. Kahverengi gözleri sınıfta gezinirken ben ve Atlasta durdu.

"Siz, yeni misiniz?" dediğinde ayağa kalktık ve konuştuk.

"Evet, ben Atlas."

"Bende Oğuz."

"Hoş geldiniz çocuklar. Bende fizik öğretmeniniz Kenan Şimşek."

Kenan.

Hayatımı karartan ismi duymamla bir anlık ürpersemde kendimi bırakmadım.

Zoraki bir gülümsemeyle "memnun olduk." dedim.

Sonrası ise sıkıcı bir dersten ibaretti. Önümdeki deftere rastgele bir şeyler karalarken başımda hissettiğim acılı ağrıyla gözlerimi yumdum.

Kulaklarım çınlıyor, başım dönüyor ve boğuk sesler duyuyordum.

"Babana günaydın de Oğuz."

"Oğlum, babanı özlemedin mi?"

"Benden asla kurtulamayacaksın..."

"Oğuz..."

"Oğuz..."

"Oğuz..."

"Oğuz?" Atlas'ın sesiyle adeta zıpladığımda başımın geçtiğini fark ettim.

Gece kabuslarımda, gündüz kafamın içindeydi. Ondan asla kurtulamayacaktım.

"İyi misin?" Atlas'ın endişeli sorusuna başımı salladım ve "Evet, evet iyiyim." dedim.

Ders bittiğinde Atlas kafeteryaya gitmeyi teklif etmişti ama istememiştim. Çatıya çıkacaktım.

Bugün çok boğucuydu, hava almaya ihtiyacım vardı.

Atlas gittiğinde kendimi önce yangın merdivenlerine, sonra da çatıya attım.

Yine en uca oturduğumda başıma tekrardan giren ağrıyla aynı sesleri tekrar duydum. Sonra durdu. Deliriyor muydum?

Arkamdaki ayak sesleriyle hızlıca arkamı döndüğümde onu gördüm.

Parlak saçları ve yeşil gözleriyle karşımda dikilen peri kızını.

İsmini bilmiyordum, ama bir periye benzediği kesindi. O yüzden ona peri kızı diyordum.

Yanıma oturduğunda ne yapacağımı bilemiyordum. Konuşmuyordu, sessizliğime ortak oluyordu.

"Merhaba" kısık sesimle konuştuğumda bana dönüp yanağındaki güzel çukuru sundu.

Konuşmadı, neden bilmiyordum ama konuşmuyordu. "Ben Oğuz, sen?" dediğimde dudaklarını bilmiyorum anlamında büzdü.

Ne demek bilmiyordu? İnsan ismini bilmez miydi?

Zorlamak istemedim, belki de sadece istemiyordu. "Peki sana peri diyebilir miyim?"

Hızlıca başını sallayarak onayladı beni. "Peri, peki neden konuşmuyorsun?"

Gülümsemesi solmadı. Dudaklarını araladı. Konuşmadı, sadece dudaklarını oynattı ve ben dudaklarını okudum.

"Benden kimseye bahsetme."

OğuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin