44. Bölüm

29 4 0
                                    

Bakışlarım kızıl kafaya döndüğünde derin bir nefes verdim.

"Yine ne istiyorsun?" dedim hafif sinirli sesimle. Atlas'a baktım. Onun kim olduğunu sorgulayan gözlerle bakıyordu.

"Hiç, arkadaşınla tanışmaya geldim."

Ciddi miydi?

"Cidden mi?"

"Tamam, evet biliyorum saçmaydı. Konuşmaya geldim ama o vardı." dedi gözleriyle Atlas'ı göstererek.

"Evet o var, gider misin?"

Kızıl manyak her gün burdaydı fakat Atlas her gün yoktu.

"Sadece 5 dakika Oğuz, sadece 5..."

Dudaklarımı birbirine bastırıp Atlas'a döndüm. Sıcacık bir şekilde gülümseyerek "Sorun değil, beklerim. Hem zaten bende kahve alacaktım. Siz konuşun, ben de alıp geleyim."

Başımı salladım. Atlas gittiğinde kızıl manyak karşıma oturdu.

"Özür dilerim." dedi tek hamlede. "Ne için?" dediğimde gayet iyi biliyordum.

"Israr etmemeliydim. Herkesin hala kanayan yaraları vardır. Hâlâ kanayan yarana tuz bastım. Bir daha olmayacak, üzgünüm." dediğinde kehribar, bal rengi arası gözlerine baktım. Samimiydi.

Gülümsedim hafifçe. "Affedildin kızıl manyak."

Gülerek "kızıl manyak mı? Kızıl kafadan sonra bu mu çıktı birde." dedi.

Bende güldüğümde elinde kahve bardağıyla Atlas göründü. Kızılın gözleri Atlası gördüğünde ayağa kalktı yavaşça. "Ben gideyim, sonra görüşürüz." dediğinde görüşürüz dedik ve gitti.

"Hey, kimdi o?" Atlas'a kısaca olayı anlattığımda başını salladı.

Gözüm yine siyah kapüşonlusunu gitmiş çayını içen o adama takıldı. Kırklı yaşlarında bu adamın burda ne işi olduğunu hâlâ çözememiştim. Arkası dönüktü ve bir gazete okuyordu.

"Garip..." ağzımın içinde mırıldandığımda Atlas garip olanın ne olduğunu sormuştu.

"Hiç.." diyerek geçiştirdim.

Hiç.

OğuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin