40. Bölüm

42 5 0
                                    

Yazar notu: Bölüm biraz geç geldiği için uzun tutmaya çalıştım. Keyifli okumalar :)
___

Doğru ve yanlış.

İçimdeki kuşkunun sebebi bu doğru bir karar mıydı, yoksa yanlış mı? Temiz ama yer yer küçük küflenmiş tavana bakıyordum. Garip bir yerdi.

Dışardaki sağanak yağmurun damlaları gür bir ses çıkararak yere damlıyordu.

Büyük bir ışık patladığında şimşeğin ardından gök gürültülü bir şekilde gürledi.

Gece olmuştu. Uyuyamıyordum. Şimşeğin parlak ışığı arada bir odayı aydınlatan tek ışık kaynağıydı.

Gök gürültüsü ve nefes sesim odadaki tek sesti.

Hastanede çok kez yalnız kalmıştım. Fakat burası farklıydı. Çok farklıydı.

Bunun olacağını bile bile istemiştim buraya gelmeyi. Tedavi olmalıydım. Yapamazdım, her kötü olayda intihata teşebbüs edemezdim.

Yumdum gözlerimi, bir an bile olsa görmedim gerçeği, doğruyu, yanlışı, hiçbir şeyi.

O an tek gerçek bendim. Doğrum, yanlışım, hayatım... Ne olursa olsun tek bir gerçek vardı. O da bendim.

Şakır şakır yağan yağmura karşılık içimdeki sessizlik ve suskunluk ters düşüyordu.

Saat gecenin bir vaktiydi. Burda 1.günümdü fakat ben daha birinci günden kaldıramıyordum. Belki de güçsüzdüm.

Yaptıklarından sürekli pişman olan, bir şeyi beceremeyen korkağın tekiydim.

Olabilirdi.

Ama belki de çok güçlüyüm. Her şeye rağmen tedavi olmayı kabul eden, bu yere gelebilecek güçte olan, her şeye rağmen dimdik duran güçlü biriydim.

Hangisi olduğumu bilmiyordum fakat bir şeyi iyi biliyordum.

Ben deliydim. Kelimenin tam anlamıyla deli.

Bakışlarım yatağın yanındaki pencereye döndüğünde dışarıyı izledim biraz daha. Sert yağmur damlalarını izledim, belki de ruhumu temizlemesini bekledim.

Sahi ruhum temizlenir miydi bu yağmur damlalarıyla?

Yavaşça yataktan kalktığımda komodinin üstündeki sürahiden biraz su doldurarak içtim. Sürahideki su bitmişti. Çok fazla su içen biri olarak hemen bitirmiştim. Doldurmam gerekiyordu, çünkü her sabah çok susuz bir şekilde uyanırdım.

Sessizce kapıyı açtığımda odadan çıktım. Upuzun koridor gözümü korkutsada merdivenlere doğru adımladım.

Aşağı inip mutfak benzeri yere girdiğimde buzdolabının kapağını açtım. Cam şişedeki suyu sürahiye doldururken arkamdan gelen sesle elimdeki şişenin yere düşmesi bir olmuştu.

"Ne yapıyorsun burada?"

Şişe parçalara ayrılırken çıkan ses irkilmemize sebep olmuştu. Başımı kaldırıp bana seslenen kişiye baktım.

Benim yaşlarımda bir kızdı. Turuncuya dönük kızıl saçları, burun çevresindeki belli belirsiz çilleri gözüme ilk takılan yerler olmuştu. Gözlerim gözlerinde gezindiğinde gözlerinin kehribar olduğunu fark ettim.

Kaşlarım hafifçe çatıldığında "Su dolduracaktım. Arkamdan sessizce gelip beni korkutarak şişeyi düşürmeme sebep olmasaydın." dedim.

"Hadi ama, saat sabahın 5'i. Bu saatte mutfakta dolaşan birilerinin sesini duymamı garipsemem benim suçum değil."

Ciddi miydi? Bence olmamalıydı.

"Sadece su dolduruyordum ve daha ilk günden senin yüzünden başıma bir iş gelicek." dediğimde bıkkın bir nefes verdi.

Eğilip cam parçalarını toplarken bana yardım etti. Neyseki sese kimse gelmemişti.

En sonunda büyük cam parçaları bittiğinde süpürgenin en kısık sesiyle sessizce yerleri süpürdüğümde kızıl kafa hala gitmemişti.

Mutfak temizlendiğinde kızıl kafaya baktım.

"Dua edelim kimse duymadı." dedi rahat sesiyle.

"Duyabilirdi." dedim endişeli sesimle.

"Hey dinle, burası bir hapishane değil. Bir şişe düşürdün diye seni şişlemeyecekler. Biraz rahat olsana."

Aslına bakarsak haklıydı. Biraz abartmıştım fakat ilk günden bir aksilik istemiyordum.

"Neyse ne. Ben yatmaya gidiyorum. Bir daha insanların arkasından sessizce gitme de buranın şişeleri sağlam kalsın."

Alayla güldü. "Sende bu saatte buralarda dolanmamaya dikkat et. Şişlerler falan."

Ağzımın içinden son dediğini homurdanarak tekrar ettiğimde odama çıkmıştım.

Kızıl kafa. Ne gıcık kız...

OğuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin