Ertesi gün
Poyraz Bey kolları arkasında ki oğlunun dağılan saçlarını düzeltip öpmüştü. Sonunda yanındaydı ve onunla uyuyordu, gece de korkmuştu. Bu yüzden de ona gelmişti, ona sığınıp kolları arasına girmişti.
Poyraz B - Söz veriyorum yavrum, bu korkunu birlikte yeneceğiz.
Dedi onun saçlarına uzun bir öpücük kondurarak sonra da kokusunu dosyasına içine çekmeye başlamıştı. Vurgun ise rahat rahat uyuyordu, o uyanışından beri de uyanmamıştı. Babasıyla huzurla uykusuna devam edebilmişti, hâlâ da uyuyordu. Yüzünde ufak bir gülümseme bile vardı, bunu fark eden Poyraz Bey ise oğlunun saçlarına ufak bir öpücük kondurup onu sıkıca sarmalamıştı. Yavrusu sonunda onunlaydı ve artık onu kırıp döken adam yoktu, ölmüştü. Lâkin bu seferde kabusu olmuştu, uyku haram gibiydi. Dün gece de uyanıp ona koşmuştu, yanında getirdiği yastıysa yerdeydi. Babasını görünce getirdiği yastık daha da umrunda olmamıştı. Çünkü direk babasına sarılmıştı.
***
Poyraz B - Vurgun'um!
Dedi kadife bir sesle, bir yandan da onun saçlarını seviyordu. Vurgun ise mırıldanmaya benzer bir çıkarınca onun saçlarına uzun bir öpücük kondurup yeniden konuşmuştu.
Poyraz B - Kahvaltı hazırmış, hadi kalkta odana gidip bir üstünü değiş... Hadi yavrum!
V - 5 dk daha!
Dedi yüzünü onun boynuna gömerek, Poyraz Bey ise erkeksi bir kıkırtıyla onun saçlarına uzun bir öpücük kondurup kokusunu içine çekmişti. Vurgun ise kıvrılan dudağıyla şunu fısıldamıştı.
V - Kahve içelim mi?
Poyraz B - Olur da nerde içelim?
V - Dışarı çıkalım.
Poyraz B - Kim kim yani tek ikimiz mi olalım?
V - Evet sen ve ben gidelim, baba - oğul gezelim.
Poyraz B - Emrine amadeyim yavrum.
Dedi onun saçlarını severek, Vurgun ise yerinden kalkmış sonra da onun yanağına ufak bir öpücük kondurmuştu. Daha sonra da yastığını alıp ordan ayrılmıştı, Poyraz Bey ise tebessümle arkasından baka kalmıştı. Bir çocuk kadar masum vede sevimli bir oğlu vardı, azda olsun ruhu çocuktu.
●●○○
Şimdiyse ailecek kahvaltı ediyorlardı, yanında oturan Uluç abisiyse ilk onun tabağını doldurmuştu. Bunu görünce tebessümle ona yandan bakmıştı, Uluç ise ona göz kırpıp kendi kahvaltısına başlamıştı. Şimdiyse abisinin koyduğu kahvlatılıkları yiyordu, simitte vardı. Bu yüzden ilk ordan başlamıştı. Eskisi gibi yine ilk susamı kenarına dökmeye başlamıştı, bunu fark eden aileyse tebessümle ona bakmıştı. Ne olursa olsun kimsenin huyu değişmezdi, aynı kalırdı. Vurgun ise bundan habersizce kırdığı parçayı tabak kenarına vuruyordu. Tamamen arınınca da yemeye başladı, arada da çayından içiyordu. Iyi hissediyordu, Zemheri hayattaydı, herşey bir rüyaydı. Ah daha doğrusu kötü bir kabus ve bu kabus Vurgun'u ruhen maf etmişti.
Dağdeviren Malikhanesi!
Aynı onlar gibi bu ailede kahvaltı etmekteydi, fakat Zemheri'nin aklı Vurgun'un gördüğü garip kabustaydı. Fazla garip bir rüyaydı ve o ölüydü, ailesi dahil herkes onun helvasını yemişti. Onun dediğine göre hepsi maf olmuştu, Zemheri bir an babasına bakmıştı. Çünkü Vurgun'un kabusuna göre adam onun için intikam ateşiyle yanmıştı. O anda onun bakışlarını hisseden Kenan Bey'de ona bakmıştı sonra da ona göz kırpmıştı. Ama bu daha çok ne oldu? der gibi bir göz kırpıştı, Zemheri ise birşey demeden önüne bakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kral'ın Prensi! ( Mafya Serisi 3)
Teen Fiction¥- Insanın en büyük düşmanı sadece kendidir... Dedi siyah gözlü sonra da yanında ki bedene yandan bakıp şunu söylemişti. ¥ - Kendini kendin Azad etmen lazım başkası değil! $ - Yapamıyorsam? ¥ - O zaman tut elimi birlikte azad olalım...