"Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine.
Kiminin rengi ak kiminin sarı.
Ah beni vursalar bir kuş yerine.
Akşamları gelir incir kuşları."-Sezai Karakoç
...
Gece saat 03:49'u gösterirken ve gözlerim tam da kapanmak üzereyken telefonumun bildirim sesini duydum. Uyku akan gözlerim bir anda irileşmişti. Yorganı telaşla üzerimden çekip komodinin üzerindeki telefonu hızlı bir hareketle elime aldım. Saatler süren bir bekleyişin sonunda ondan mesaj gelmişti. Ekranda ismini gördüğümde kalbimin atışları daha da hızlanmaya başladı. Öyle ki kendimi ayağa kalkmak zorunda hissettim. Bir süre ekran kilidini açmadan öylece bekledim.
Kendimi sakinleştirmeyi başarabildiğimde yere oturup bağdaş kurdum. Her şeyin netleşmesini arzulayan kalbim, aynı zamanda birbirine zıt bir sürü duyguyu ağırlıyordu: Korku, şüphe, hüzün, sevinç... Öyle girift, öyle farklı duygular taşıyordum ki neyi neden hissettiğimi bile tam olarak kestiremiyordum.
Ekran kilidini açıp mesaj simgesinin üzerine tıkladığımda uzunca bir yazı karşıladı beni. Sırtımı yatağıma yaslayıp elimi kalbime bastırdım.
"Kendini kaptırmak yok. Ne olursa olsun bu görüşmeyi uzatmayacaksın! Ne kadar çok istesen de!"
Mesajı açıp okumaya başladığımda ise zaten karmakarışık olan hislerim daha çok birbirine girdi. Okuduğum her bir cümlede diğer cümleyi merak ettiğim için mesajı öyle hızlı okumuştum ki sanki okuduklarımdan geriye aklımda pek bir şey kalmamıştı. Bu yüzden tekrar ve tekrar okudum. Belki de onlarca defa okudum aynı mesajı...
"Mehmet Hoca
03:49Öncelikle engeli kaldırdığınız için teşekkür ederim. İnanın nereden başlayacağımı, size kendimi nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum. Çok yazan ve -mesleğim gereği- çok anlatan biri olmama rağmen üstelik, oldukça zorlanıyorum. Yine de beni anlayacağınızı ümit ederek ve hatam olursa beni affetmenizi rica ederek sizinle konuşmak istiyorum.
Ben sizi önceleri birkaç kere okulda gördüğümü hayal meyal hatırlıyorum. Toplantı günleriydi muhtemelen. Fakat o zaman Enes'in sınıfında ders vermiyordum. Bu yüzden tahminimce siz beni hiç görmemiştiniz.
Sonrasında yaptığımız toplantılarda ise sizi hiç görmedim. Bu yüzden size Enes'in durumuyla alakalı bilgi de veremiyordum. Sizi özel olarak çağırmamın bundan başka bir amacı yoktu. Kütüphanede karşılaşma anımız, Güneş'le ilgilendiğiniz o kısa süreç... Bunlar benim için dönüm noktası oldu. Hislerim; bir öğrencimin ablası olmanızdan da öteye gitti yavaş yavaş. Eğer bana soracak olursanız; "Bu nasıl oldu? Neden bana karşı hisleriniz değişti?" Emin olun bunun nasılını ve nedenini bilmiyorum. Bazı şeylerin açıklamasını yapmak her zaman mümkün olmuyor.
Sadece şunu anımsadığımı söyleyebilirim: Eve gelip sizinle karşılaşmak için can attığımı fark ettiğimde hislerimden emin olmuştum. Bu yaşadığım şey öyle farklıydı ki; aynı günde hem acı, hem sevinç, hem derin bir sükûnet hem de kalbimin atışlarını hızlandıran tuhaf bir heyecan duyabiliyordum. Sadece bunu anımsıyorum. Bu duygunun kalbimde nasıl büyüdüğünü, neden birden böylesine hızlı bir şekilde orada kök saldığını ise hiç bilmiyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
leylâ
SpiritualYüreğine kazıdığı bir sızıydı o adam. Her geçen gün canı bir öncekinden daha çok yansa da, her gece başını yastığa koyduğunda gece karası gözlerinden yüzlerce gözyaşı damlası süzülse de, bu sessiz ve yaralayan gönül hastalığından şikayetçi değildi...