|8. Bölüm|

1.4K 137 76
                                    

"Ve güldün rengârenk yağmurlar yağdı
İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı
Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak
Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı"

-Sezai Karakoç

***

Hayretler, hayretlere gebedir. Acılar, başka başka acılara... İlk hayreti yaşadığınız zaman duyduğunuz dehşet genelde daha ağır olur. Fakat bazen işler değişir. Hesaplar tuzla buz olur. İkinci hayret alır sizi. Alır ve koyu, kopkoyu bir korkunun kucağına bırakıverir.

Cüneyt'i ilk gördüğüm zaman yaşadığım korkunun binlerce katını yaşıyordum şimdi. Vücudum titriyor, gözlerim bir felaket senaryosunu izler gibi doluyor ancak taşmıyordu. Korkudan yaş bile donup kalmıştı sanki göz pınarlarımda. Nefesim kesilmişti.

"Gi-git buradan!"

Titrek sesimle bunu söyleyip kapıyı kapatmaya çalıştığımda, eliyle kapıya daha çok baskı uyguladı.

"Korktun mu Leyla?"

"Git dedim sana!"

Sesim, tüm korkularımı parçalayacak kadar yüksek çıkmıştı. Sesim titriyordu bedenim gibi. En çok da evde kimse olmadığı için korkuyordum. Bana bir şey yapmasından...

"Şşş... Korkma Leyla... Hem insan misafirine böyle mi davranır? Çok ayıp."

İçeriye doğru bir adım attığında, "Git buradan!" diye boğazım yırtılırcasına haykırdım. İlk defa yalnız olmak ağrıma gitti o an. İlk defa Asiye Teyze'nin söylediklerini ciddi bir şekilde düşündüm. Ama bu düşünüş, bir idam mahkumunun "keşke'leri kadar faydasızdı. Sona yaklaşmışım gibi ağır bir his yüreğimi sıkıştırıyordu.

Tüm ümitlerimi kaybettiğim ve çaresizlik içinde kıvrandığım bu zaman diliminde, hiç beklemediğim bir şey gerçekleşti. Güçlü bir el, Cüneyt'in deri ceketinine asılıp kendine çekti. Abdullah Abi'ydi bu... Sonrası bağırışlar, yumruk sesleri, inleyişler.... Ve tüm bunlardan bana kalan titreme nöbeti...

Abdullah Abi'nin tüm bu olan bitene ne ara şahit olduğunu ve ne ara gelip de Cüneyt'i dövdüğünü hatırlamıyorum. Koridorda, duvarın bir köşesine sinip sarsıla sarsıla ağlarken ve titreyen bedenimi sükûnete kavuşturmaya çalışırken başka hiçbir şey düşünecek hâlde değildim.

"Kimsin lan sen? Ne istiyorsun ondan?"

Abdullah Abi'nin sesi bir uğultu olarak kulağımdan girip beynimin içine kapkara bir duman gibi dağılıyordu.

"Kapanmayan hesapların bedelini ödetmeye geldim."

Cüneyt'in dövülmekten ötürü nefes nefese kalmış sesini işittiğimde titreme nöbetim şiddetini daha çok arttırdı. Hıçkırıklarım yanık bir ağıt gibi duvarlara çarptı. Bu adam vazgeçmeyecekti...

"Yediğin dayak aklına başına getirmedi mi senin!"

Ve yine yumruk sesleri, inleyişler, Abdullah Abi'nin hesap soruşları, tehdit edişleri, Asiye Teyze'nin, "Abdullah!" diye haykırışı, birkaç komşunun olayı çözmeye çalışan gürültüleri... Daha fazlasını algılamaya ve olayları izlemeye cesaretim yoktu. Mahallenin karıştığını tahmin ediyordum ama bunun üzerine kafa yormak istemiyordum. Tek istediğim, bir daha Cüneyt'le karşılaşmamak ve güvende olmaktı. Ne kadar süre bu hâlde kaldım ve dışarıdaki olaylar ne zaman duruldu, hiç hesap edemedim.

"Leyla, iyi misin kızım? Leyla?"

Asiye Teyze'nin ve komşularımızdan birkaç teyzenin endişeli sesi kulaklarıma ulaştığında ellerimi yüzümden çekmek yerine duvara daha çok sindim. Olay durulmuş olmalıydı. Ama ben kimseye bir şey söylemek istemiyordum.

leylâHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin