Selâmun aleyküm.
Finale 1 kala, inşallah...
Benim için en zor kısma geldim. Bu yüzden final bölümü, emin olmamakla birlikte, biraz geç gelebilir. İnşallah kolaylıkla yazıp güzel bir son, güzel bir iz bırakabilirim geriye.
Finalden önceki son bölümü keyifli okursunuz umarım.
Satır aralarında görüşmek isteyenleri yorumlara beklerim. 🌿
***
"Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
Ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
O şehirde sırılsıklam gezerdim"-Dilaver Cebeci
***
Üç saat süren şiddetli sancıların ardından doğum yapacağımı hiç tahmin etmemiştim. Daha çok, iki-üç gün boyunca sancı çekip çok zor bir doğum yaşayacağımı düşünüyordum. Önceki hamileliğimden kalan korkularım bir bir yıkılmıştı doğumdan sonra. Onu göğsüme koyduklarında ve ağlamaktan kısılan iri gözleriyle bana baktığında gözlerimden ardısıra yaşlar boşaldı. Kokusunda huzuru soludum. O ise benim kokumda sakinleşti. Cildini kaplayan o kremsi yapının içinde bembeyaz görünüyordu. Hemşireler onu göğsümden alana kadar iri gözlerine baktım. Kokusunu içime çektim uzun uzun. Ve ağladım. Uzun bir sürenin ardından ilk defa mutluluktan ağladım.
Bebeği bezle temizlemek ve üzerini giydirmek için benden aldıklarında endişelenerek doktoruma baktım. Bakışlarımın sebebini anlamış olacak ki yüreğimi yatıştıran birkaç söz söyledi. Dikişler atıldıktan sonra üzerime feracemi giymeme yardım eden hemşirelere minnetle baktım. Doğum süresi boyunca bana hep anlayışla ve şefkatle yaklaşmışlardı. Pamuklu uzun siyah eşarbımı da taktıktan sonra tekerlekli sandalyeye oturttular yorgun bedenimi. Doğum gerçekleştiğinden beri öyle tatlı bir uyku isteğim vardı ki odama geçer geçmez bebeğimi kucağıma alıp uyumak istiyordum.
Buz gibi soğuk olan doğumhaneden çıkınca yan yana dizilmiş sarı renkli deri koltuklarda oturan Abdullah, Âsiye Teyze ve babam aynı anda ayağa kalktılar. Az önce oğlumu götürdükleri için yüzünü görmüş olmalıydılar. Abdullah'ın mutluluğuna ve nemli gözlerine bakacak olursak görmüş olma ihtimali yüksekti. Onlar gibi doğumhanenin önünde müjdeli haberi bekleyen birkaç kalabalık grup daha vardı. Gözler üzerimde gezinmeye başlayınca utanarak Abdullah'a baktım. Rahatsız olduğumu anlamış olacak ki sağ tarafıma geçip elimi tuttu. Destek verir gibi hafif hafif okşadı üzerini. Asiye Teyze ve babam da sol tarafımda yürüyüp nasıl olduğumu merak edercesine dikkatle yüzüme bakmaya başladılar.
Hemşire, odama kadar refakat edip yatağa yatmama yardım ederken Abdullah da diğer kolumdan tutup yatmama yardımcı oldu. Yastığımı biraz dikleştirip sırtımı yaslamam için uygun bir zemin hazırladı. Teşekkür edercesine tebessüm edip kolunu sıktım. O esnada odadan çıkmaya hazırlanan hemşireyi fark ederek: "Bebeğimi ne zaman getirirsiniz?" Diye sordum telaşla. Sesim, duygularımı çok çabuk ele veriyordu.
Gülümseyerek: "Birazdan getirirler" dedi. "Giydirmişlerdir bile. On dakikayı geçmez."
İçim rahatlayarak sırtımı yastığa yasladım. Hemşire, geçmiş olsun dileklerini sunarak odadan çıktı.
"İyi misin Leylâ'm?"
Abdullah'ın mırıldanarak sorduğu soru üzerine başımı sallayıp gülümsedim. Bizden biraz uzakta duran Asiye Teyze ve babam, çok geçmeden yakınıma geldiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
leylâ
SpiritualYüreğine kazıdığı bir sızıydı o adam. Her geçen gün canı bir öncekinden daha çok yansa da, her gece başını yastığa koyduğunda gece karası gözlerinden yüzlerce gözyaşı damlası süzülse de, bu sessiz ve yaralayan gönül hastalığından şikayetçi değildi...