|28. Bölüm|

668 54 49
                                    

"Tam şimdi ipe koşan
beni elleriyle alkışlayan
ağrıyan bir gün geliyor"

-Cahit Zarifoğlu

***

Ezan sesiyle birlikte gözlerimi araladığımda Mehmet'in bana sarılan kolları ve yakınımdaki yüzü beni ilk başta ürküttü. Evli olduğumuz gerçeğine alışmam uzun sürecek gibi duruyordu. Gözleri kapalıydı, derin bir uykuda gibiydi. Yine de ona bu kadar yakın olmak beni utandırıyordu. Elimi göğsüne koyup biraz geriye gitmek istedim. Kaşlarını çatıp huzursuzca kıpırdandı ve bana daha çok sarıldı.

"Mehmet..." diye fısıldadım telaşla. Enes uyanmadan odaya gitmeliydim. Elimi omzuna götürüp hafifçe sarstım bu yüzden.

"Ezan okundu... Hadi kalk."

Uzun kirpikleri hareketlendi, kolunu belimden çekti yavaşça. Alnına düşen saçlarını geriye itip gözlerini araladı. Rahat bir nefes alıp doğruldum hızlıca. Beni yeni fark ediyormuş gibi başını çevirip telaşlı hâlimi seyretti.

"Leylâ..." dedi çatallaşan sesiyle. Hâlâ tam olarak uyanamamış gibiydi. Tekrar uyumasın diye o ayaklanmadan gitmemeye karar verdim.

"Ezan okundu, tekrar uyursan uyanamayabilirsin..."

Gözlerini ovuşturdu. Üzerindeki örtüyü çekip iki elini yatağa bastırdı. Yan taraftaki komodine uzanıp telefonunu eline aldı.

"Alarm kurmuştum aslında... Ama kalkmışken şimdi kılayım."

Kurduğu alarmı iptal ettikten sonra ayağa kalktı. Uyku mahmuru gözlerini bana çevirip gülümsedi. İkimiz kapıya doğru yürürken yanağıma hızlıca bir öpücük kondurdu.

"Artık alarm kurmasam da olur."

Çehrem, sıcak bir utançla yanarken koridorda bizi riske atacak bir şey yapmaması için ondan biraz uzaklaştım.

"Sen yine de kur bence..."

Muzipçe gülümseyip saçlarını karıştırdı. O banyoya, ben ise Enes'in uyuduğu oturma odasına girdim. Işığı açtığımda uyuduğunu gördüm. Gerilen bedenim onu uyurken görünce rahatladı. Yanına vardım, dağınık saçlarını okşayıp alnına ufak bir öpücük kondurdum. Sanki hâlâ o küçük Enes'ti. Bir türlü büyümüyordu gözümde. Bu düşünce beni gülümsetti. Bu düşündüğümü dile dökecek olsam sinirlenir ve 'artık çocuk değilim abla, alış buna' derdi. Onu küçük bir çocuk olarak görmemi pek sevmiyordu. Yine de sanırım kaç yaşına gelirse gelsin -ona belli etmesem de- gözümde küçük bir çocuk gibi kalmaya devam edecekti.

"Enescim, ezan okundu. Hadi, namaza ablacım."

Onu okşayarak uyandırmak pek mümkün olmadığı için derin bir iç çekerek omzundan sarstım. Birkaç gündür bedenen ve ruhen çok yorulmuş olmalıydı ki uykusu çok derin görünüyordu. Uzun bir süre omzundan sarstım, homurdanmalarına aldırmadan inatla uyandırmaya çalıştım. En sonunda pes etti. Üzerindeki örtüyü kaldırıp: "Tamam tamam kalktım ya..." dedi uyku mahmurluğuyla. Oturduğu yerde yüzünü ovuşturup ayılmaya çalıştı. Ben de onun karşısındaki koltuğun hemen yan tarafında bulunan bavulumuzu aldım. Dün buraya gelmeden önce eve uğrayıp birkaç önemli eşyayı bavula sıkıştırmıştım. Bavulun sapından tutarak oturma odasının ortasına sürükledim. Fermuarını açarken göz ucuyla Enes'e baktım.

"Okulun da var bugün... Allah'tan dün kitaplarını koymuştum."

Ayağa kalkarken bana yaklaşıp: "Kartımı koydun mu?" diye sordu. "Okul buraya uzak. Otobüsle gitmem lazım."

Bavulun içine uzanan elim bir an duraksadı.

"Onu unuttum ya..."

Elini kaldırıp: "Neyse..." dedi. "Bir yolunu bulurum ben." Çekinir gibi: "Banyo müsait midir?" diye sordu. Öğretmeni olduğu için miydi bilmiyorum ama Mehmet'in yanında çok rahat hissedemiyordu.

leylâHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin