|17. Bölüm|

790 68 6
                                    

"Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona."

-Sezai Karakoç

***

Telefon kulağımda bekliyorken endişenin dışında ağırladığım başka bir his daha vardı: Kalbimi doludizgin koşturan bir heyecan... Aramam cevaplanana kadar büyüyerek devam etti o his. Cevaplandığında ise en doruğa ulaştı.

"Leyla?.."

Bir an, çok kısa bir an telefonu yüzüne kapatıp onu hiç aramamış olmayı istedim. Ama artık aramıştım ve bu olayın dallanıp budaklanmaması için Enes'le ilgili uyarıda bulunmam gerekiyordu.

"Mehmet Bey, ben sizi... şey için aramıştım."

Titreyen ellerimi nereye koyacağımı bilemeyerek kendimi sakinleştirmek için yere çöküp sırtımı yatağıma yasladım. Gözlerimi sımsıkı yumup elimi alnıma yasladım.

"Enes her şeyi öğrendi... Daha doğrusu... Ona her şeyi anlattım. Hiçbir şey demeden sinirle evden çıktı. Şu an sanırım okula geliyor. Ne yapacağımı bilmiyorum... Bir rezillik çıkmasından korkuyorum. Lütfen okuldaysanız..."

"Okulda değilim."

Duyduğum iki kelimelik bu kısa cümle karşısında derin bir nefes alıp gözlerimi açtım.

"Çok şükür..."

Şimdi üzerimden büyük bir yük kalkmış, korkudan gerilen bedenim biraz olsun gevşemişti.

"Ben, Enes sinirle evden çıkınca ne yapacağımı bilemedim. Aklıma sizi aramak geldi."

Mehmet Bey, "Anladım..." diye cevap verirken sesinde bir mutluluk sezdim. Çok geçmeden bu mutluluk daha da belirginleşti ve heyecana bulanarak kelimelere döküldü:

"Buradan beni tanımayı kabul ettiğinizi anlayabilirim, değil mi?"

Bir an ne diyeceğime ve ne yapacağıma öylesine şaşırdım ki neredeyse cevap veremeyip telefonu yüzüne kapatacaktım. Elimi kalbime bastırdığımda hızlı hızlı atışlarını avucumun içinde hissettim. Telefonun ekranı, tuşları ve sağ elim tere batmıştı. Terden ıslanan ekranı kuru olan elimle hızlıca sildim. Mehmet Bey, hattın diğer ucunda benden bir cevap bekliyordu. Fakat ben, uzun bir süre konuşamadım. Nihayet anın sarsıcı etkisinden sıyrılabildiğimde utangaç bir "evet" yükseldi dudaklarımın arasından.

"Ben... çok sevindim..." diye karşılık verirken sesi yanlış bir şey söylemekten korkar gibi çekingendi. Artık daha fazla konuşmamızın anlamsız olacağını düşünüp telefonu kapatmak istedim. Fakat o, bunu hissetmiş gibi tekrar söze girdi:

"İsterseniz yarın öğle arasında Enes'le konuşayım."

Bu görüşmenin uzadığını fark eden fakat bir türlü sonlandıramayan ben, Mehmet Bey'in bu sorusu üzerine önce afalladım. Sonrasında odak noktam birden değişerek Enes'i ve kapıdan çıkarken büründüğü öfkeli hâlini düşünmeye başladım. Onu çok iyi tanımama rağmen son zamanlarda nasıl tepkiler vereceğini kestiremiyordum. Hem Kardelen'le yaşadığı şeyler hem de benden duymayı hiç beklemediği bu hadise; onun acısını nasıl derinleştirmişti tam anlamıyla kestiremiyordum.

"Bilmiyorum... Yanlış bir adım atmaktan korkuyorum."

Heyecanım yerini korku ve telaşa bırakmıştı şimdi. Pişmanlığın yanısıra buruk bir mutluluktu hissettiğim. Duvara sabitlenmiş kitaplığın üzerindeki dağınık görüntüye, masamın üzerindeki defter ve kalemlere, halıya ve tavana bakıp durdum anlamsızca. Mehmet Bey, uzun sayılabilecek bir sessizliğin ardından, "Korkmayın," diye cevapladı beni. "Onunla uygun bir dille konuşacağım."

leylâHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin