"Paramparçayım sen onar beni
Topla aynalardan eski gölgemi"-Mehmet Akif İnan
***
Farklı duygular tarafından kuşatılmıştım. Ellerimi nereye koyacağımı bilmiyor, çehremi saran utanç dalgasını bir türlü uzaklaştıramıyordum. Bu zamana kadar hep tedirgince ve sakin adımlar atan adam, şimdi karşımda her şeyi çekinmeden apaçık söylüyordu. Sanki önceleri onu sevdiğimden emin değildi ve uzaklaşmamdan korkuyordu. Mektubu okuduktan sonra ise tüm korkuları yıkılmış gibiydi. Öyle ki hangi mektubu okuduğunu bile tahmin edebiliyordum. Cümlelerinin arasındaki ufak detaylardan sezmiştim bunu. Ve şimdi, karşımda tüm kararlığıyla durmasına rağmen ben hâlâ şiddetli bir kararsızlığın pençesinde kıvranıyordum.
"Annen..." dedim uzun süren bu sessizliği yırtarak. O anları hatırlayınca kalbime yine keskin bir sızı oturmuştu. "Onu ezip geçemezsin. Bu doğru olmaz. Ben yokken o vardı..." Eşarbım uçuştuğu için şalımın bir ucunu boynuma dolayıp diğer ucunu sıkıca tuttum. Beni izlediğini ve çok dikkatli bir şekilde dinlediğini hissediyor lakin ona bakmaktan özellikle sakınıyordum. İçimi yakıp kavuran bir özlem duyarken bunu yapmak çok zor olsa da ufak hevesler uğruna hassasiyetlerimi yitirmek istemiyordum. Çünkü biliyordum; baksaydım onunla ilgili hayaller kuracaktım. Hârelerinde parıldayan yoğun duyguları görüp yenilecektim. Oysa yenilmek istemiyordum. Bu yüzden gözlerine bakmadan konuşmaya devam ettim:
"Diyelim ki anneni bir şekilde ikna ettin ve evlendik. Ama sevgi kalpten gelir Mehmet. 'Sev' deyince zorla sevdiremezsin ki... Sen, istenmediğim bir yerde çiçek açmamı bekliyorsun."
Cümlemi tamamlar tamamlamaz: "Seni anlıyorum Leylâ..." deyip derin bir nefes aldı. "Annem kibirli biri evet... Ama o da bir kalp taşıyor. Bir gün elbette senin kalbinin güzelliğini görüp yenilecek. Gardı düşecek bir gün... Buna inanmasam 'evet' derdim. 'İstenmediğin bir yerde çiçek açmanı bekliyorum.' Ama öyle değil. O, benim kararlılığımı gördüğü için bu evliliği kabul edecek. Yani onu ezip geçerek evlenmeyeceğiz. Alışması ve sevmesi için ise sadece biraz zaman gerekiyor. Senden tek isteğim anneme o zamanı tanıman. Ben sizi asla karşı karşıya getirmem. O annemse sen de sevdiğim kadınsın. Bu yönden bir korkun olmasın. Ben senin için tüm zorluklara göğüs germeye hazırım. Sabretmeye, yanmaya, acı çekmeye, ağlamaya, beklemeye... Sen de benim için bunları göze alabilir misin?"
***
Başımı yastığa koyduğumdan beri en çok yaptığım şeydi gülümsemek. Uzun bir süreden beri ilk defa bu kadar çok tebessümü ağırlamıştı dudaklarım. Gece lambasının aydınlattığı tavana bakarken bile o son ana dair görüntüler beliriyordu gözümün önünde. Kulağımda ise hâlâ onun sesi vardı.
Her şeye hazır olduğunu söylediğinde kendi sevgimi sorguladım önce. Hazır hissetmediğimi düşünmekti beni sorgulamaya iten... Annesinin ateş saçan bakışları gözümün önüne gelip duruyordu. Ama Mehmet'in sorusu beni allak bullak etmeye yetmişti. Gerçekten onun için tüm bu zorluklara göğüs germeyi göze alabilecek miydim? Onun karşısında da bunu düşünmüş ve olumlu hiçbir cevap verememiştim.
"Bana biraz zaman ver..." diyebilmiştim sadece. Böyle deyince alınacağını, sevgimi sorgulayacağını zannetmiştim ama aksine beni şaşırtacak derecede anlayışla karşılamıştı. Oradan ayrılmadan önce söylediği şeyler yüreğime tekrar ümit tohumları ekmişti:
"Mektupta da yazdığın gibi... Tüm engelleri aşacağız Leylâ.
Kazanmamı istediğin hassasiyetler içinse... Sana söz veriyorum bunun için çaba harcayacağım.
Eğer sen de bana yardım edersen daha kolay aşarız tüm engelleri..."
Hiçbir şey demeden oradan ayrılsam bile kalbim, aklım, fikrim ilk başta karmakarışıktı. Saat ilerledikçe bu karışıklık biraz durulmuş, sakince düşünmeye fırsat bulmuştum. Annesini hiç düşünmeden -belki de düşünmek istemeden- sadece onu, onu ve kararlılığını düşünmüştüm. İçimde bir yerlerde korkular gizlense de bu sefer tuhaf bir şekilde ümitle çarpıyordu yüreğim. En çok da son söyledikleri ümitvâr hissettiriyordu. Ona daha önceden hiç soramadığım, sormaya çekindiğim şeyin cevabını işitmiştim. Ve bu cevabı işitmek, ona karşı ördüğüm tüm duvarları yerle bir etmişti. Ve şimdi içimden bir ses şunu diyordu:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
leylâ
SpiritualYüreğine kazıdığı bir sızıydı o adam. Her geçen gün canı bir öncekinden daha çok yansa da, her gece başını yastığa koyduğunda gece karası gözlerinden yüzlerce gözyaşı damlası süzülse de, bu sessiz ve yaralayan gönül hastalığından şikayetçi değildi...