"Uçurumun kenarındayım Hızır,
Bir dilber kalesinin burcunda.
Vazgeçilmez belaya nazır,
Topuklarım boşluğun avucunda.
Derin yar adımı çağırır,
Kaldım parmaklarımın ucunda..."-Ömer Lütfi Mete
***
"Aslında kilitleyip derinlere gömmüştüm o sandığı. Ama şimdi mecburen oradan çıkaracağım. Sana gösterip zihnini şüphelerden arındırmak için..."
Gözlerini benden kaçırıp konuşmaya öylece devam etti. İçimdeki merak, kırgınlığımı gölgeliyordu.
"Bir gün her şeyi anlatacaktım. Ama doğru zaman bu zaman mıydı kestirememiştim."
Gözlerime baktı uzun uzun, sanki anlatacaklarına hazırlanmak ister gibi yahut beni hazırlar gibi...
"Üniversitenin ilk yıllarında birini sevmiştim" diye devam ettiğinde kalbime koca bir darbe almış gibi acı çektim. Ellerimden tutup: "Eskidendi" diye telaşla açıklama yaptı. "Şimdi ne aklımda ne de hayalimde o yok. Yalnız sen varsın..."
Bunu her ne kadar içten söylemiş olsa da yüreğimdeki sızı tam anlamıyla geçmedi. Evet, anlattığı şey geçmişte olan ve yargılamaya hakkım olmayan bir hadiseydi. Fakat bu yaşıma kadar benim yüreğime ilk ve tek düşen sızı oydu. Bir başka erkek için kalbim sızlamamış, bir başka erkeğin yokluğunda kendimi yitmiş gibi hissetmemiştim. Fakat bu, onu suçlayabileceğim bir durum değildi. Önemli olan şu andı. Peki niye hâlâ ne aklında ne de kalbinde izi kalmayan bir kadından kıskanıyordum onu?
Anlatacağı şeylerin mahiyetinden ötürü gözlerime bakmaktan çekiniyor olmalı ki çok geçmeden bakışlarını çekti gözlerimden. Ve anlatmaya öyle devam etti:
"Hiç kirletmediğimiz bir sevgi oluştu aramızda. O da beni seviyordu... Üçüncü sınıfa gelince artık tamamıyla emindik, evlenecektik."
Mehmet'in gözlerine dikkatle baktım; o gözlerde özleme, hasrete dair işaretler aradım. Fakat yoktu. Daha çok bunları anmaktan hoşnut değilmiş gibi bir hâli vardı.
"Anneme ve babama açtım konuyu. Babam izin verdi. Annem şiddetle karşı çıktı. Çünkü maddi durumumuz bir değildi. O Doğu Anadolu'nun minik bir şehrinde doğup büyümüştü, kültürlerimiz farklıydı. Annem, bunları engel olarak gördü. Okulumu bitirip ailemize denk biriyle evlenmemi istiyordu."
Anlattıkça bazen fark etmeden elimi avcunda sıkıyor, ara ara ise okşayıp nadiren duraksıyordu. Kendini kaptırmış gibiydi. Sanki anlatırken o anı yaşıyordu. Bense ne kadar güç gelse de dinlemeye devam ettim.
"Kararlı olduğumu, onu sevdiğimi söyledim. Annem bir şey demedi, sadece şaşırdı. Sonra kızla tanışmak istediğini söyledi. Ben de sevindim; razı oldu, ikna oldu sandım. Tanıştılar. Annem mesafeliydi ama yine de çok şüphelenmemiştim.... Bir gün -eskiden çok sevdiğim- o kız yanıma geldi. Ayrılmak istediğini söyledi. Ben... O zamanki deli akan kanımla ona çok ağır şeyler söyledim. Beni yarı yolda bıraktığını, hayallerimizle oynadığını, aslında beni hiç sevmediğini... Bayağı şey saydım o gün. Ama ağır kelimelerle... Dayanamadı ben öyle ağır konuşunca. 'Benim hayatımda bir tek annem ve babam var. Onları kaybedemem. Kendi mutluluğum için onları ateşe atamam.' dedi. İlk başta anlamadım. Afalladım. Ailesi normalde evlenmemize rıza göstermişti ama o böyle şeyler deyince ailesinin kararı değişti, artık evlenmemizi istemiyorlar sandım. Sonra günler geçti. Okuldan ayrıldı o. Anneme her şeyi anlattığımda tuhaf bir gülüşünü sezmiştim ama çok kısa bir an... Ardından üzülür gibi yapıp, olacağı varmış diye geçiştirdi. Birden aklıma annemin onunla tanıştıktan sonraki tavırları geldi. Şüphelendim. Gittim açık açık konuştum annemle. 'Onu ailesine zarar vermekle mi tehdit ettin? Bana bunları bunları söyledi,' diye hepsini tek tek saydım. Ben ona bunları söylerken o, suçlu bir yüz ifadesiyle yüzüme baktı. itiraf etmedi ama inkar da edemedi. O zaman anladım, bizi uzaklaştırmak için böyle bir oyun oynadığını. Sonrasında o kıza ulaşmak için çok çabaladım ama bulamadım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
leylâ
SpiritualYüreğine kazıdığı bir sızıydı o adam. Her geçen gün canı bir öncekinden daha çok yansa da, her gece başını yastığa koyduğunda gece karası gözlerinden yüzlerce gözyaşı damlası süzülse de, bu sessiz ve yaralayan gönül hastalığından şikayetçi değildi...