Esselamu aleyküm can okurlar. Beni üzen bir şeyi açıklığa kavuşturmak isterim. Biraz uzun olacak, inşallah okursunuz.
Buna benzer durumlarda açıklama yapmaktan gerçekten yoruldum, belki açıklamama da gerek yoktur, yazdıklarım ortada zaten. Ama yine de suizanna sebebiyet vermek istemiyorum.
Şöyle ki;
Bir kitap yazarken vermek istediğim bazı mesajlar oluyor. Ben edebi bir kaygı da güdüyorum elbette ama vermek istediğim mesajı daha çok önemsiyorum. Bu yüzden mutlaka hatalar olabiliyordur kitabımda. Mükemmel yazdığım iddiasında değilim.
Bir yorumda konu konuyu açtı ve sanki Mehmet'in yaptığı zinayı haklı gösterecek sebebim olduğu gibi bir yanlış anlaşılma oldu. Belki de buna ben sebep oldum, bazen yorumlarda anlatmak istediğimi tam yazamıyorum. Şu an bu kısma eklemeler yaparken bile oğlum onunla oyun oynamamı istiyor. Yani bazen gerçekten zor şartlar altında yazıyorum. Karakter isimlerini bile karıştırdığım oluyor yazarken.
Bu açıklamayı yapma gereği duydum. Çünkü bölümü okunduktan sonra kimsenin kalbinde şüphe oluşsun istemiyorum. Bu yüzden ayrıntılı bir şekilde anlatacağım bazı şeyleri.
Öncelikle Mehmet, ilk baştan beri Leylâ'yı kandıran, gözü dışarıda olan kötü niyetli biri değildi. Sadece dini hassasiyetleri yoktu. Okuldaki, çevresindeki kadınlarla laubali olmasa da muhabbet edebilen biriydi.
Leylâ'yı sevdi, evlendiler, biliyorsunuz o kısımları.
Annesi ne yaptıysa oğlunu vazgeçiremedi ve Leylâ'dan da hiç hazzetmediği için giderek bu işi bir hırs hâline getirdi ve bu sefer çok ayrıntılı bir plan kurdu ki bu planın detaylarını bu bölümde okuyacaksınız inşallah.
Şöyle ki: Hepimiz nefis taşıyoruz ve nefsimizden emin olamayız. Akıbetimizden bile emin olmayıp endişelenmek, dua etmek çok mühimdir. Bilirsiniz. Ama Mehmet biraz emindi nefsinden. Hatta bazı bölümlerde bunu özellikle diyaloglara serpiştirdim. (Nitekim fark eden bir arkadaşımız yorumlarda bunu da belirtmiş, gerçekten fark edilmesine mutlu oldum. Çünkü ince bir ayrıntıydı.) Büyük iddiaları vardı Mehmet'in. Leylâ'nın korkularının boşa olduğunu, onu asla bırakmayacağını düşünüyordu.
Annesi Mehmet'i çok iyi tanıdığı için onun nasıl birine gönlünü kaptırabileceğini biliyordu. Kurduğu tuzakta fiziki olarak, yüz güzelliği olarak gerçekten çok güzel bir kadını koydu önüne. Ama sadece bu da değil. Kadının, Mehmet'e yavaş yavaş onun zaaflarından, sevdiği huylardan yaklaşacağı şekilde kurguladı bu oyunu. Yani bu durum Mehmet için çetin bir imtihandı. Mehmet de nefis taşıyan bir insan... ki onu çok mükemmel biri gibi göstermedim. Çoğu zaman karakterlerimi ya çok iyi ya çok kötü olarak değil de zaaflarıyla, hatalarıyla vermeye çalışıyorum. Leylâ'nın da rahatsız olduğu şeyler daha evlenmeden önce vardı.
Mehmet nefis taşısa da o oyuna düşmesi, zina etmesi asla kabul edilecek bir tarafı olmayan, hoş görülmemesi gereken, çirkin bir fiil. Ahlaksız bir fiildi yaptığı. Bakın, imtihanı çok çetindi evet bunu vurguluyorum. Vurgulama sebebim ise; imtihanı çetindi, kazanamazdı, zina yapması normaldi gibi bir şey DEĞİL. Vurgulama sebebim şu; eğer Mehmet gerçekten zorlayıcı olan, çetin olan bu imtihanı kazansaydı çok büyük bir imtihanı kazanmış olacaktı. Yusuf aleyhisselam gibi kendisine kurulan tuzaktan kaçmalıydı Mehmet. Bunu yapabilirdi de. Her nefis taşıyan kişi, kurulan bu tuzağa düşer demedim ve demiyorum. Böyle bir şey nasıl mümkün olur? Nice insan var çok çetin imtihana tabi olmasına rağmen iffetini koruyan. Ama Mehmet taviz vere vere günaha karşı dayanma gücünü yitirdi yavaş yavaş. Ve en çetin anda da "hayır" diyemedi ve nefsine uydu. Olay bu arkadaşlar.
Mehmet mükemmel, asla yanlışa düşmeyecek, nefsini çok güzel eğitmiş, çetin imtihanlara dayanabilecek yapıda biri değildi. Bakın, sonunda pişman oldu, çok pişman oldu ama ben yine de Leylâ'ya affettirmedim onu. Yaptığı fiilin çirkinliğini Leylâ'nın dilinden ve hâlinden anlatmaya çalıştım çok sık bir şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
leylâ
SpiritualYüreğine kazıdığı bir sızıydı o adam. Her geçen gün canı bir öncekinden daha çok yansa da, her gece başını yastığa koyduğunda gece karası gözlerinden yüzlerce gözyaşı damlası süzülse de, bu sessiz ve yaralayan gönül hastalığından şikayetçi değildi...