|30. Bölüm|

582 49 59
                                    

Selamlar🫶🏻 Yıldıza basmayı unutmayalım inşallah canlar🌺 Bazen okunma sayısı ile oy sayısı arasında çok farklar olabiliyor🥲

***

"Yüzün soygundan geçmiş öyle bir yerde
durmuş ki bakışın boynun bozgun
üstünden bir nehir geçer gibi
ya gecedir ondan ya bulanık sudan
bir hasta gibi ağrımaktasın"

-Cahit Zarifoğlu

***

Parmaklarıma konan buseleri saymamıştım. Mehmet, sanki her geçen gün beni kendine daha çok bağlamaya ant içmiş gibi çok güzel seviyordu. İncitmeden, sarıp sarmalayarak, merhametle... Ona ve evdeki varlığına öyle alışmıştım ki... Sanki üç ay değil, üç asırdır bu evdeydi. Kokusuna, dokunuşuna, saçlarımı ve parmak uçlarımı öpüşüne ve hatta evde bıraktığı irili ufaklı izlere bile aşina olmuştum.

Uzandığım göğsünden başımı kaldırmadan: "Okumaya devam etsene..." dedim. Avuç içimi açıp içine uzun bir öpücük kondurdu, ardından kolunu göğsüme dayayıp okumaya devam etti:

"Bir başka kuş ise şeytandan dertli. Gelmiş orta yere,

-İblis beni aldatıyor. Bir huzur bulsam hemen yolumu çeviriyor.
Ona gücüm kuvvetim yetmiyor, demiş.
Onun hilelerinden gecem de gündüzüm de karardı. Ne yapayım da ondan kurtulayım. Gerçek yaşayışa erişeyim.
Hüdhüd dedi ki:
-O iblis senin iblisliğindir. Sendeki istekler tek tek senin iblisindir. Bir isteğe adamakıllı yapıştın içinde bin bir iblis doğar. Şu dünya iblisindir. Onun malına elini uzattığın sürece seni parmağına dolar. Onun malından el çek ki gönlün ferah olsun.

(...)

Hüdhüd onun uzayıp giden sözlerini sabırla dinledi. Sonunda,

-Ey başından tırnağına kadar çamurlu bulanık sulara dalmış olan kuş dedi. Sözünü ettiğin aşk bir gün sona erer. Sen aşka aşık olacağına bir surete aşık olmuşsun. Bir gün solup yok olacak bir şey bu. Bunda nasıl bir güzellik buldun ki kapıldın. Asıl güzellik öyle bir alemdedir ki işte biz ona doğru yol almaktayız. Onun güzelligi bakidir. Devamlıdır. Geçici değildir.
Böyle dedi de o kuş da gözünden gaflet perdesini yırttı."

Mehmet, koltuğun kenarındaki ayracı alıp kaldığı yere koydu. Derin bir nefes alıp: "Şiir gibi..." diye mırıldandı. "Cahit Zarifoğlu, bambaşka..."

Kitabı koltuğun bir kenarına bıraktıktan sonra göğsüne yasladığım başımı bir rüyadan uyanır gibi kaldırıp yüzüne baktım. Parmaklarım mantığıma danışmadan yüzüne doğru yol aldı. Yeni yeni çıkmaya başlayan sakallarına dokundum. Oradan gözlerine, uzun kirpiklerinin yakınına. Heyecanlandığını nefes alış verişinden hissettim.

"Mehmet... Ben sana çok alıştım..." dedim sanki bir dert yanar gibi. Dudağının kenarı kıvrıldı çok hafif. Öyle bir gülümsedi ki kalbimin atışları hızlandı.

Elimi tutup daha çok bastırdı kendi yüzüne, burnunun yakınlarına getirdi ellerimi. Kokladı uzun uzun.

"Ben de sana, kokuna alıştım. Beni sevmene sonra... Beni yakışına..."

leylâHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin