"noktanın sonuna kadar
bir sinir bir can yanmasıyla
bir parçamı
bir demir mengeneye
koyup sıkmak istiyorum mu nedir
dilimibir acı mı ne gerek
öyle uykum var ki
öyle istiyorum ki"-Cahit Zarifoğlu
***
1 Buçuk Yıl Sonra...
Ritmik hareketlerle hafif hafif sırtını ovuşturduğum bebek, uzun bir süre gecenin sessizliğini yırtarcasına ağlamaya devam etti. Bir an ikimiz de hiç susmayacak sandık. Karşımdaki bitkin yüz, kaygılı gözlerle bana döndü, kucağına almak için elini uzattı.
"Sen uyu hadi, zaten doğru dürüst dinlenemedin... Gazı çıkınca rahatlar, uyur birazdan."
Çöken göz altları, bitkin bedeni ve ağlamaklı çehresi; daha doğrusu her bir uzvu, sanki bunu söylememi bekliyormuş gibi cümlelerime ayak uydurdu. Yorgun bedeni yatakla, gözleri ise çok geçmeden uykuyla buluştu. Çok geçmeden beni gülümsetecek kadar büyük bir gaz sesi geldi. Ve anında ağlaması kesildi bebeğin. Koynumdaki minik varlığı elime alıp alnına bir öpücük kondurdum. İri gözleri mayışık bir hâlde bana bakıyordu.
Aynı onun gibi. Gözleri, burnu, teni, saç rengi... Yemin ederim, eğer ellerimle toprağa vermesem 'o' derdim. Yoksa bana teselli olarak mı geldi?
Parmaklarımı bir tüyün dokunuşu gibi hafif hafif gezdirdim tombul beyaz suratının üzerinde. Alnına gelen siyah saçlarını geriye doğru nazikçe okşadım.
Saçları bile aynı. Taze kokusu. Tombulluğu. Bakışı? Bakışını bilmiyorum. Sadece gözlerini açıp bakmıştım bir kere. Eğer yaşasaydı böyle mi bakardı bana?
Küçük ahşap beşiği kendime yaklaştırıp bebeğin minik bedenini kendi gibi minik yorganın üzerine bıraktım. Pembe çiçek desenli örtüsüyle üzerini örtüp ağır hareketlerle sallamaya başladım. Gözleri gidip geliyordu, az sonra uyuyacak gibiydi. Ninni mırıldandım kısık bir sesle:
"Alma attım, yuvarlandı
Oy oy oy oy oy...
Gitti beşiğe dayandı
Bebek uykudan uyandıNenni kızım kızım
Nenni yavrum yavrum
Nenni gülüm gülüm
Nenni de bebek oy"Gözleri kapanır gibi oldu, ben susunca tekrar açıldı. Ağlayacak gibi buruştu minik yüzü. Salladım yeniden ve bildiğim tek ninniyi söylemeye devam ettim:
"Sana bebek diyemedim
Kalkıp meme veremedim
Nenni kızım kızım
Nenni yavrum yavrum
Nenni gülüm gülüm
Nenni de balam oy...Kızlar gelin çaydan geçek
Çay bulanık nerden içek
Bebek ölmüş kefen biçekNenni kızım kızım
Nenni yavrum yavrum
..."Bebek uyudu, ben ise kabuslara uyanmak üzere kendimi odadan dışarı attım. Parmağımı ısırdım acıyla, odadan en uzakta bulunan yere; mutfağa koştum. Kapıyı kapatıp kendimi yere bıraktım. Parmağımı çektim ağzımdan. Ardı sıra hıçkırıklar firar etti dudaklarımdan. Yanar gibi hissettiğim göğsüme dokundum. Hırkamın önünü sıkıca kavrayıp tüm gücümle sıktım. Gözlerimi yumdum. Sesimin Nesibe'ye ve bebeğine ulaşmasından korkarak dudağımı ısırdım.
Nefes alamadım sanki. Göğsüm sıkıştı. Boğazımda acı, can yakıcı, ağrılı bir yumru belirdi. Hırkamın cebine uzattım elimi hızlıca. Hep yanımda tuttuğum için iyice yıpranan fotoğrafa baktım. O son hâline... Siyah uzun saçlarına, minik dudaklarına, ufak burnuna, hiç açılmayan ve açılmayacak olan gözlerine... Uzun uzun, tıpkı son kez baktığım o gün gibi baktım. Öptüm, öptüm ve hatta kokladım. Sanki kollarımdaymış gibi. Ötelerden getirdiği o mest edici kokusu hâlâ burnumdaydı. Minik, soğuk elleri sanki ellerimde. Fotoğrafı göğsüme bastırıp hıçkıra hıçkıra ağladım. İçimdeki kor ateş her uzvuma yayıldı sanki. Kasım ayının ortasında, sobayı bırak ufacık bir ısı kaynağının bile olmadığı bu soğuk mutfakta, terledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
leylâ
SpiritualYüreğine kazıdığı bir sızıydı o adam. Her geçen gün canı bir öncekinden daha çok yansa da, her gece başını yastığa koyduğunda gece karası gözlerinden yüzlerce gözyaşı damlası süzülse de, bu sessiz ve yaralayan gönül hastalığından şikayetçi değildi...