20- Yasak Meyve

7.4K 536 78
                                    

Keyifli okumalar <33

"Reddetti bu gönül nice güzeli hepsini kenara attım seninle.."

(Onurun Anlatımıyla)

Sabah uyandığımda gözlerimi aralayıp sol yanımda yatan güzele iç çekerek baktım. Günlerdir yanımda uyuyup yanımda uyanan bedenin varlığı beni kendine alıştırmıştı. İnsan yasak meyveden bir ısırık aldığında bir daha o meyveden vazgeçemezdi. Benimde aynı onun gibi bir şeydi, bir kere varlığına alıştığım sevdiğimin yokluğunu düşünmek bile kabir azabı gibi geliyordu artık.

"Ihm..." Yanımda ki güzel uykusunda bir şeyler mırıldanıp bana arkasını döndüğünde bu haline gülümseyip yattığım yerden kalktım. Yavaş adımlarla odadan çıktığımda dışarıya adım atıp soğuk havaya aldırmadan lavaboya ilerledim. 

İşlerimi hallettikten sonra ise çıkıp önce eve ardından odamıza girdim. Hala uyuyan güzele kısa bir bakış atıp dolaba ilerledim. Gömleğimi ve keten pantolonumu çıkartıp hızlıca üstüme geçirdim. Ardından gömleği pantolonumun içine sokup yakalarını düzelttim. O sırada yatakta hissettiğim hareketlilikle kafamı o tarafa çevirdim. Gördüğüm tatlılık beni deli ederken alt dudağımı dişledim.

Hazar uyanmış gözlerini ovalıyor aynı zamanda komodinin üzerinde ki telefonundan saate bakıyordu. Üstünden hafif sıyrılmış tişörtü ve uykudan yeni uyandığı karışmış saçlarıyla çok tatlı duruyordu.

"Hiih saat 8 olmuş." Hızlıca yorganın altından çıkıp ayağa kalktığında bana kaçamak bir bakış atıp terliklerini giydi.

"Günaydın." Her sabah söylediğim bu kelime ağzımdan çıkar çıkmaz Hazar kafasını kaldırıp bana baktı.

"Sana da günaydın da neden uyandırmadın beni?" Kaşlarımı kaldırıp karşımda ki güzele anlamaz gözlerle bakmaya başladım.

"Erken mi uyanman gerekiyordu?" Hızla kafasını salladı bu telaşı ne içindi anlayamamıştım.

"Herkesten önce uyanıp kahvaltı hazırlamam lazım, artık Birgül ablaya da bırakamam." Hazar telaşla dolaba ilerlediğinde bir kaç kıyafet çıkarıp yatağa bıraktı. Ardından üstünde ki tişörtü benim burada olduğumu unutup üstünden sıyırdı. Kafamı hızlıca önüme çevirip gömleğin kol kısmıyla oynamaya başladığım. Gördüğüm bembeyaz, yer yer benlerle kaplı o güzel sırtı ve incecik beli unutmam gerekiyordu. Aksi taktirde kendimi zor tuttuğum bu zamanlarda daha fazla dayanamayıp üstüne atlayacaktım. 

"Hadi gittim ben..." Hazar koşar adım odadan çıktığında sertçe yutkundum. Bu çocuk akla da kalbe de zarardı. Dertte ondaydı dermanda...

"Allahım sen bana dayanma gücü ver." Hazara belli etmemeye çalıştığım aşkım tüm benliğimden taşarken saklamak daha da zor bir hale geliyordu. 

Her an anlayıp benden uzaklaşacak düşüncesi yüzünden diken üstündeymişim gibi hissediyordum. Kendi iç savaşımda, aşkımla mantığım arasında karar vermeye çalışırken Hazarı kırdığımı fark edememiştim. Her defasında galip gelen aşkıma rağmen kabullenmek istememiştim. Hazar her zaman benim için çok güzel ama yasak bir meyveydi. Bir ısırık alsam acı çekerek ölecekmişim gibi hissettiriyordu. Bu üç sene de aşkım bir gram azalmayıp aksine her gün artmaya devam ederken bu duyguları olduğu gibi kabullenmekten başka çarem yoktu. Benim aşkıma, Hazarıma yenilmekten başka çarem yoktu. 

Her ne kadar şuan deli gibi korksam da bu gerçeği göz ardı edemiyordum. Cesaret edemediğim bu duygular içime sığmazken Hazardan uzak kalmaya çalışmak bana cehennemin en dibindeymişim gibi hissettiriyordu. Korkup kaçamadığım bu duygular beni hep aynı kapıya çıkarıyordu. Hazara...

Düşüncelerimden sıyrılıp odadan çıktığımda yere kurulan kahvaltı sofrasına bakıp kenarda ki mindere oturdum. Hazar elinde demlikle içeriye girdiğinde deli gibi kendini yakacak diye korksam da sesimi çıkaramadım. Onu düşünüp değer verecek bir yerde değildim. Bunca senedir aşkımı dile döküp açıklayacak kadar kararlı bu işin içinden çıkmaya adım atacak kadar cesaretli değildim.

Babamın ayaklanıp sofraya geçmesiyle bizde hep birlikte sofraya geçip oturduk. Hazar sol tarafıma geçip yanıma iliştiğinde sessizce kahvaltımı etmeye başladım. Çok geçmeden de daha fazla yiyemediğimi hissedip ayaklandım. Kendimi okula atmam düşüncelerimden biraz olsun uzaklaşmam gerekiyordu.

"Afiyet olsun." Üstümü silkeleyip kapıya yürüdüğümde arkamdan gelen bedenle iç çektim. Ardından kafamı güzel mavilerle göz göze gelmek için çevirdim.

"Görüşürüz kolay gelsin." Minik pembe dudaklarını oynatıp bıcır bıcır konuştuğunda yanağımın içini dişledim. Kalbime zarardı...

"Sağ ol balam." Kullandığım hitap şekliyle dudakları aralık kaldı ardından kafasını eğip parmaklarıyla oynamaya başladı. Bu haline gülümseyip arkama döndüm ardından düşüncelerimi süsleyen güzelle okula doğru yürümeye başladım...


                    Devam Edecek

Onurun hisleriyle duygularını görün, bilin istedim...

Bu arada bala yavru demek, Onur burada balam derken yavrum demek istiyor haberiniz ola :D


LEVİRAT (BXB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin