Mat - 11. Bölüm

184 12 0
                                    

URAZ

''Dibidibidim dibidibidim dibidibidim...''
Kafamın içinde çınlayan ses tam olarak buydu. Hem de tam üçüncü kez tekrarlıyordu. Gözlerimi açmaya dirensem de el yordamıyla bulduğum yastığı, Cankut'un olduğu yere doğru savurdum. İki saniye sonra ''Ah!'' sesi geldi. Tam isabet!
''Ya o telefonunu kapat, ya arayanı meşgule at, ya da siktir git şuradan.''
'Dibidibidim' sesi yaklaşık sekiz saniye sonra durdu ama etkisi sürmeye devam etti. Zaten bütün bir gece borazan sesiyle savaş çağrısı yapar gibi horlamıştı. Bir süre sonra beynim uyuşmuş olacak ki, çıkardığı seslere tepkisizleşmiştim. Tam dalmak üzereyken...
Göz kapaklarım mancınıkla çekilmiş gibi birden açıldı. Dalmak üzereyken diye bir şey yoktu. Ben uyumuştum ve o yaşadığım an tamamen bilinçaltımın bir oyunuydu. Ayşin rüyamda üzerimi örtmüş, ben onun verdiği rahatlıkla konuşmuştum. Üzerimi kontrol ettim. Geceden beri kim bilir kaç pozisyon değiştirmiştim. Üzerim açılmış, kapanmış, açılmış, tekrar kapanmış olabilirdi. Sabaha karşı üşüyüp tamamen sarılmışta olabilirdim.
Gözüm masadaki sürahiye takıldı. Dün akşam orada olup olmadığını düşündüm. Her zaman mutfakta duran şey, bir anda neden orada dursun ki. Allah kahretsin!
''Günaydın.''
Ayşin kapının eşiğinde belirdi. Uykusunu almış gibi duruyordu. Keyifliydi. Sanki gözlerinin içi parlıyordu. Sıcak bir tebessümle ''Rahat uyudun mu?'' diye sordu. O an kaskatı kesildiğimi fark ettim. Tek hareketimle tüm vücudum ağrıyacak gibiydi. Ağrı, sızı neyse de bunu belli edersem kafamı ütüleyecek kişi tam karşımda bana gülümseyerek bakıyordu. O melek yüzün ardındaki şeytana bir hareketim yeterdi. Bu nedenle uzanmaya devam ettim. Ayşin salondan çıktığında kalkmayı deneyecektim.
''Evet. Sen?''
Başını evet anlamında sallarken ''Yatağın her zamanki gibi çok rahattı,'' dedi. Kıymet bildiğim yatağımda bundan sonra daha fazla zaman geçirmeliydim. Ayşin'in gözleri masadaki sürahiye kaydı. Yüzündeki keyfi, telaş kırıntıları sardı. Yanakları pembeleşmeye başlarken elini kolunu nereye koyacağını bilemiyor gibiydi.
''Ee...'' deyip bakışlarını salonda dolaştırdı. Bana da bakmıyordu. Artık kesinlikle emindim. Rüya değildi. O dilini eşek arısı siksin Uraz.
''Çalışmaya hazır mıyız?''
Cankut bir yerine kızgın demir değmiş gibi yattığı yerden zıplayarak ayağa kalktı. ''Çalışmak mı?'' Telaşla bir şey aramaya başladı. Yastık, yorgan, çarşaf alt üst oldu. Ayşin'le göz göze geldim ama anında bakışlarını benden uzaklaştırdı. Utangaçlığı bu sefer işime geldi.
''Oh be!''
Bulduğu telefonuyla doğruldu. ''Beni biri ara-'' Telefonunun ekranına bakarken gözlerinden geçen saniyelik sevinç nidasını onu tanıyan herkes tarafından fark edebilirdi. Oscarlık oyunculara taş çıkaracak bir performansla kahroldu. ''Ah! Beni annem aramış ya. Hem de 4 kez. Neden uyandırmıyorsun Uraz?'' Yalanına beni ortak etmeye çalışırken neler olacağını bildiği için ''Ben onu daha fazla meraklandırmayayım,'' dedi ve ışık hızıyla salondan ayrıldı. Ayşin peşinden baktıktan sonra hafif bir tebessümle bana döndü.
''Dersten kaçıyor değil mi?''
''Ha şunu bileydin,'' diyerek hafifçe doğrulmaya çalıştım. Her yerim tutulmuştu. Kendimi koltuğun başına doğru çekmeye çalıştım. ''Yardım edeyim.'' Yanıma gelmeye çalışan yer fıstığına gerek olmadığını söyledim. Olduğu yerde durup benim can çekişmemi izledi. Yüzümün şekilden şekle girmemesi için kendimi o kadar sıkıyordum ki, ter içinde kaldım. ''Uraz, bırak yardım edeyim işte. Nasıl bir his biliyorum.''
Nefes nefese de olsa amacıma ulaştım. ''Biliyorsan neden tekrar yaşamak için uğraşıyorsun?'' Alnımda oluşan ter damlalarını tişörtüme sildim. ''Doktor iyisin dedi. Eskisi gibisin demedi.''
''Aslında eskisinden iyiyim. Sayende.''
Örgülü saçlarının bile zapt edemediği saçlarını kulağının arkasına attı. Teşekkür edecek gibi olduğu an ''Yine de dikkatli olmalısın,'' diye lafa karıştım. Hafifçe kaşlarını çatarken ''Bunu uyurken bile açık saçık yatan biri mi söylüyor,'' dedi ve kelimeler ağzından izinsiz çıkmış gibi gözleri büyüdü. Sanki devamını engelleyebilecekmiş gibi dudaklarını birbirine bastırdı. Anladık. Rüya değildi. Tekrar tekrar hatırlatmana gerek yok Rabbim.
''Gençleeeeer!''
Salona şen şakrak bir şekilde dönen Sarı bir anda yalancı bir hüzne boğuldu. ''Maalesef bundan sonraki çalışma hayatınıza bensiz devam edeceksiniz.'' Konuyu açması için attığım bakış işe yaramış olacak ki konuşmaya devam etti. ''Babaannem gelmiş. Nerede benim torunum deyip duruyormuş. Canım tontonum benim. Gideceğim yüzünü görmedim daha diye sitem ediyormuş evdekilere.'' Gözlerimi kısarak attığı palavralara kendini bile inandıramayan arkadaşıma baktım.
''Hani babaannenden nefret ediyordun lan sen. Her şeye karışan bunak, mirası olmasa çekilecek dert değil diyordun.''
Gözlerini fal taşı gibi açan Sarı ''Ya-yalan. Ne zaman dedim ben öyle bir şey,'' dedi. Bakışlarıyla da susmam gerektiğini ima ediyordu. Yalanına ortak olmayacağımı bile bile ladese tutuştuysa, kaybetmeye mahkumdu. Kısaca düşünürmüş gibi yaptım. ''Sanırım her telefonunuzdan sonra.''
''Uraz,'' deyip diken üstünde yanıma gelirken yer fıstığına yalan gülücükler saçtı. ''Kurtcuğum,'' deyip yanıma oturan çocuk kolunu omzuma attı. ''Anneannemden bahsettim ben öyle. ANNEANNEMDEN.'' Dişlerini sıka sıka konuşması gerçekten çok inandırıcıydı. ''Sen karıştırıyorsundur.''
''Tamam Cankut ya.''
Sarı'nın yatağının ucuna oturan Ayşin ''Ne biz salağız, ne sen iyi bir oyuncusun. Gitmek istiyorsan git,'' dedi. Hayal kırıklığına uğramış bir hali vardı. Başı önünde tırnaklarıyla oynarken ''Sanki kendim için size baskı kuruyorum. Çalışmak istemiyorsan çalışmazsın. Olur biter,'' diye devam etti. Kırdığı potu fark eden Sarı ''Yok be yer fıstığı,'' deyip beni rahat bıraktı. Neredeyse tüm tepe tüylerim dikildi. Ne zamandan beri ona bu şekilde sesleniyordu?!
Cankut, Ayşin'in yanına oturdu. ''Bizim için uğraştığını biliyorum ama gerçekten annem de çok özlemiş. Sürekli ne zaman geleceğimi soruyor. Hazır sende buradasın.'' İşkence yaptığı tırnaklarına 'Yeter' der gibi birkaç kez dokundu. ''Gözüm arkada kalmaz işte.'' Yaşadıkları ufacık temaslar avuç içlerimi kaşındırıyordu. ''Hem çalışmayacağım demedim ki. Burada sen varsan, orada babam var. Çalışacağım. Siii-''
''Hop lan. Yavaş ol.''
Az daha küfür edecekti. Bana minnettar bir bakış attıktan sonra yer fıstığına döndü. ''Seve seve. Evet seve seve çalışmak zorundayım. Sen dert etme.'' Başını tamam anlamında sallayan Ayşin, Sarı'nın uyarısıyla gülümsemeye çalıştı. ''Hah şöyle. Ne somurtuyorsun Karadeniz'e kitapları atılmışlar gibi,'' demesiyle gülümsemesi daha içten bir hale döndü. İlk kez, onu tanıdığımdan beri ilk kez gülmesini istemedim. Kolunu bana attığı gibi Ayşin'in omzuna attı. Yumruklarımı sıktım. Kaşıntı hissinin sadece bir his olarak kalması için kendimi kastım. Gülüşmelerine tepki vermemek için dişlerimi sıktım. Öyle bir sıktım ki ağzımda kan tadı dolaşmaya başladı.
''Hem gitmişken şu iş mevzusunu annemle detaylı konuşuruz Kurt.''
Bana doğru dönen ikiliyle yumruklarımı gevşettim. Ayşin'in yanında konuşmaması için susmasını işaret ettim. Kolunun altındaki kızı unutmuş gibi bir ifadeye büründü. Yer fıstığıysa garip bir şekilde bu konuyu deşmedi.
''O zaman Cankut kaçar.''
Kolunu omzundan iten Ayşin ''Allah aşkına bana aşk-ı memnu geyiği yapma,'' dedi. Sarı keyifli bir şekilde kahkaha attıktan sonra ''Neden Ayşin. Beni beğenmiyor musun? Beni beni. Cankut'unu,'' dedi. Nereden onun Cankut'u oluyormuşsun sen. Yer fıstığının iğrenirmiş gibi gözüken ifadesi hoşuma giderken bir anda gülmeye başlaması afallamama neden oldu.
''Neyse benden bir isteğiniz var mı?''
Ayağa kalkan çocuğa 'Git ve bir daha gelme,' demek istesem de ''Sağlığın kardeşim. Sağlığın,'' dedim. ''Eyvallah bro,'' diyerek elini göğsüne çarptı.
''Bir şey olursa haberleşiriz. Birbirinize göz kulak olun. Hadi bakalım.''

ŞAH MAT (TAMAMLANDI) +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin