"Acı insanın damarlarında dolaşan bir zehir gibidir, yavaş yavaş tüm hücrelerinizi ele geçirir ve bazen ağzınızdan çıkan birkaç kelimeyle canlanırlar..."
Uraz Kurt
*
URAZ
Kâbuslarımın yüksek duvarları arasında gözlerimi araladım. Sıvası dökülmüş tavanı ve yıkık dökük duvarlı oda yirmi kişiyle aynı yeri paylaşmama rağmen kendimi güvende hissettiğim tek yerdi. Herkesin ayrı bir hikâyesi vardı; kimisi ailesini hiç tanımamış, kimisi güzel günlerden sonra kâbuslara sarılmak zorunda kalmış, kimisi de benim gibi ailesini tanımasına rağmen onları görmezden gelmeyi tercih etmişti. İnsanlar, belki annesi ve babasını seçemezdi ama görmezden gelebilirdi.
Azrail gibi bir babanın oğluyken, asıl cehennemi yetimhanede yaşıyordum. Buraya geldiğim gün daha dün gibi aklımdaydı ve o günden bugüne geçen zamanı hatırlamama gerek yoktu, çünkü o geçmiş günlerin hepsi birer birer vücuduma kazınmıştı. Hapishanede, mahkûmlar duvarlara tek tek çentik atarak çıkacakları günü beklerken, ben çentikleri vücuduma atıyordum. Buradan ayrılma zamanının geldiğini bedenimde görülecek yer kalmamasıyla anladım; bana göre tahliye, onlara göre firar...
Bu yerden kaçabilmemin tek bir yolu vardı; o da okuldan geçiyordu. Çoğu kez bunu düşünmüş, birkaç kere denemiş ama hiçbirinde başarılı olamamıştım. Okulumuz yetimhaneye bağlı olduğu için, içindekilerin buradan aşağı kalır yanı yoktu. Kapıdaki güvenlikten öğretmenlerine kadar herkesin gözü üzerimizdeydi. Dışarı çıkmaya kalktığın an birkaç kişi ensende bitiyordu. Sonrası malum...
Bir çentik daha...
Sağlam bir planım olmalıydı, iyi düşünmeliydim; bu yüzden günlerce planımı ilmek ilmek işlemiş, kafamda tekrar tekrar yaşamıştım. Öyle ya da böyle bugün buradan kurtulmalıydım. Yatakhanede yeni gün başlarken ben de yavaşça dirseğimden destek alarak yatakta doğruldum. Ayaklarımı aşağı sarkıtıp yatağa tutunarak etraftaki koşuşturmayı izledim. Bu sabah, rutinler farklı hissettirmişti. Hüzünleniyordum... Alışmış olabilir miydim? Sadece arkadaşlarıma; belki...
Ayakkabılarımı giyip yavaşça ayağa kalktım. Üzerimdekileri çıkartıp yatağın üstüne bırakırken yatağın yanındaki dar uzun dolabın üzerine yapıştırdığımız aynada kendimi izledim. Omuzlarımdan aşağısını... Belki çelimsizdim ama uzun boyluydum, kemikli omuzlarım vardı. Ellerimi bedenime kazınmış yara izi ve morluklarda dolaştırdım. Parmaklarımın belli belirsiz dokunuşuyla, hepsi ilk anlarındaki gibi sızlıyordu.
Acı yok olmaz, ne kadar görmezden gelirsen gel, düşünmemeye çalış, yine de oradadır. Ruhunun karanlıklarına gizlenip öfke ile beslenerek, tekrar ortaya çıkıp kontrolü eline alacağı günü bekler. Acı yok olmaz, aksine senin bir parçan haline gelir. Bir zehir gibi kan dolaşımını ele geçirip bütün bedenine kök salar, kalbinin her atışıyla damarlarına pompalanır, aldığın her nefeste etrafını sarar, ağzından çıkan her kelimeyle canlanır...
Acı budur; lanet olasıca bir his...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAH MAT (TAMAMLANDI) +18
Teen FictionMerhaba! Eğer bu satırları okuyorsan, senin bir yerlerden dikkatini çekebilmişiz demektir. Şu anda girdiğin bu kitap, 2016 yılında Watty birincilik ödülünü kazanan ve çıktığı ilk andan itibaren çok satanlara giren üç kitaplık seriyi kapsamaktadır; Ş...