Mat - 15. Bölüm

219 14 0
                                    

URAZ

Hamlamıştım. Buna artık kesin olarak emindim. Birçok darbeye göğüs gerip yıkılmayan Kurt Uraz, küçük bir İstanbul turuna nakavt olmuştu. Kafamın içinde sanki milyonlarca fil, ufak bir fareden kaçıyordu. Acı hissini seven biri için bile, bu ağrı sınıra dayanmaktı. Zonklama tahammül edilmez bir hal aldığında bir torba ilacı, ağrı kesiciyle cilalamıştım. Neyse ki Taksim'e ulaşana kadar baş ağrım öldürmeyip süründüren cinse dönmüştü ya da soğuk, bir süreliğine ağrı hissini yaratan sinirlerimi dondurmuştu.
Yanımda kıpır kıpır olan Ayşin'e baktım. Enerjisi bir gram azalmamıştı. Sanki aynı şeyleri yapmamıştık. Üstüne üstlük o, birde çenesini benimle yarıştırmıştı ve hala, sanki bir haftadır kimseyle konuşmamış gibiydi.
''İstiklal caddesi, Tünel, Galata kulesi, Karaköy, Eminönü-''
''Ruhundaki dolmuşçuyu frenle yer fıstığı.''
Kendi kendine sayması yarım kalırken kaşlarını çatarak bana baktı. ''Tekrar yapıyorum.''
''Sınava mı giriyoruz?'' Kaşları biraz daha çatıldı. ''Başım ağrıyor,'' diyerek otobüsün geleceği yöne baktım.
''Hala mı?''
Başımı bir kez evet anlamında salladım. ''Adam akıllı bir şey yemedin ki, yarım kalan börekle ilaç mı içilirmiş?'' Bir an 'Yarım kalan böbrek,' dediğini sanıp yer fıstığına döndüm. Yine aynı konulardan bana acımasını istemiyordum. Fakat benim dönüşümle dudaklarını birbirine bastırıp sesini kesti. Sanırım kendi kendine söyleniyordu. Okyanus rengi gözlerini belerterek bana baktı. Alt dudağı hafifçe öne kaydı. Hah!. Bu bakışı biliyordum. Kesinlikle benim istemeyeceğim bir şey isteyecekti.
''Dökül.''
''Hazır gelen giden yok. İstiklal'in başındayız da...'' İşte geliyor. ''Hamburger yiyelim mi?'' Tıslamaya benzer bir ses dudaklarımdan kaçtı. Tüm karın ağrısı bu yüzden miydi? ''Hem Burger King'in önündeyiz bak. İçerisi sıcaktır da. Ne dersin?'' Hafifçe arkaya doğru döndüm. Neden buluşma yeri olarak burayı seçmiştik ki sanki.
''Saatin kaç olduğunun farkında mısın?''
Başını hızlı hızlı evet anlamında salladı. ''Sabahın köründe hamburger mi yiyeceksin?'' diye sorduğumda bozulmuş gibi kaşları çatıldı. ''Hamburger yemenin saati mi olurmuş?''
''Olmaz mı?'' diye sorduğumda damağını şaklatarak başını geriye itti. Gülsem mi sinirlensem mi bilemiyordum. Ellerimi cebimin daha derinlerine iterken ''Boş ver simit falan alırız,'' dedim. Suratını karartıp kollarını göğsünün üzerinde hırsla bağladı. ''Ben hamburger istiyorum.'' Bazen gerçekten beş yaşındaki bir çocuk gibi davranıyordu ve ben çocuklardan hoşlanmıyordum.
''Sabah sabah rüyanda mı gördün? Yoksa aş mı eriyorsun?''
Gözleri kısa bir an büyüdü. Kızaran burnuna eşlik eden yanaklarıyla tam anlamıyla çocuğa dönüştü. Telefonum çalmaya başladı. Cebimden çıkartırken otobüsün gelip gelmediğine baktım. Sarı'nın aradığını gördüğümde ise Ayşin'e döndüm.
''Hadi git ye, geldiklerinde haber veririm.''
''Sen?''
''Efendim Sarı.''
''Sen yemeyecek misin?''
''Kurt'um günaydın.''
''Uraz bir şey söylesene?''
Sesler birbirine karışınca sabır diler gibi bir iç çektim. ''Sarı bir dakika,'' deyip telefonu kulağımdan uzaklaştırdıktan sonra ''Ben istemiyorum yer fıstığı. Sana afiyet olsun,'' dedim. Bakışlarımla gitmesini işaret ettim. Sitemli bir şekilde arkasını döndü. İçeri girdiğinde emin olduktan sonra telefonu kulağıma yaklaştırdım.
''Söyle.''
''Ne oluyor yine?''
''Bir şey yok. Ayşin ve ısrarları.''
''Hee..'' gibi bir ses çıkaran Cankut nerede olduğumuzu sordu. ''İstiklal caddesinin girişindeyiz.''
''Of of of. Bir ıslak hamburger ne iyi giderdi şimdi.''
Al birinden vur ötekine. ''Hayırdır sabah sabah?'' diye sorduğumda dünden sonra işe devam edip etmediğimizi merak ettiğini söyledi. ''Parayı aldıktan sonra etmeme gibi bir şansım var mı?''
''Yoktu ama kardeşin senin için bir güzellik yaptı.''
Nedense içimden bir ses bu güzelliğin iyi sonuçlar doğurmayacağını söylüyordu. ''Ne yaptın lan?''
''Sert yapma oğlum. Kötü bir şey değil. Son gün stresinden sizi kurtarıyorum.'' Sarı'nın böyle bir şeyi nasıl becerebildiğini düşünmeden edemiyordum. ''Başta da söyledim ya, son gün işlerini ayarlarsa annemin arkadaşı görevi devralacak diye.''
''Söylemedin.''
Konuşmasına kısa bir es veren Cankut ''Aklımdan çıkmış demek ki,'' diyerek kıvırdı. ''Sınavlara çalışmanız lazım diye ilk teklif geldiğinde böyle bir şart koymuştum. Annemde birkaç arkadaşıyla konuşmuş, biri okey demiş. Yarın gezdirme işini o devralacak.'' Bu işime gelirdi ama nedense içimden bir ses, Sarı'nın bir işler çevirdiğini söylüyordu. Nasılsa kokusu yakında çıkar diye düşünerek beklemeye karar verdim.
''Paraya dokunmadık. Son günün kesersin.''
''Yok lan. Parayı ona göre getirdim sana. Eğer birini ayarlayamasaydık son günü de bitirince getirelim.''
Yememiştim ama otobüsün geldiğini fark edince bu konuyu sonraya ertelemeye karar verdim. ''Kafile geldi. Sonra konuşuruz.'' Telefonu yüzüne kapatıp otobüse doğru ilerledim. Birkaç adımdan sonra unuttuğum obur aklıma geldi. Gerisin geri dönüp soluğu Burger King'te aldım. İçerisini gözlerimle taradım. En son masada oturan yer fıstığının dikkatini çekmeye çalıştım. İlyas Abi'den gelen aramayı meşgule attım ve koşar adım Ayşin'in yanına gittim. Hamburgerinden büyük bir ısırık aldığı an beni fark etti. Elimle kalkmasını işaret ettim. Telaşla lokmasını çiğnerken ayağa kalktı. Lokmasını kolayca çiğneyebilmek için içeceğinden bir yudum aldı. Çantasını koluna takarken bir yandan da ağzına patates tıkmakla meşguldü. Gerçekten hayatımda gördüğüm en obur kızdı ve ne hikmettir ki yedikleri havaya karışıyormuş gibi hala ufaktı.
''Hadi yer fıstığı hadi.''
''Goldom,'' gibi bir şey söylerken hamburgerini ve kolası elinde bana doğru koştu. ''Onlarla mı karşılayacaksın insanları?'' Elindekilere göz attı. Sanırım bana hak vermiş olacak ki ondan beklenmeyen bir performansla kalan hamburgerin yarısını ısırdı. Ağzı bile doğru düzgün kapanmazken kalanını burnuma kadar soktu. Elini iterek başımı istemediğimi belli edercesine salladım.
''Para verdim o kadar çöpe gitmesin,'' gibi bir cümle kurdu. Ağzı o kadar doluydu ki, kelimeleri anlamak için mantığımı kullanmak zorunda kaldım. ''Onu almadan önce düşünecektin.'' Telefonum tekrar çalmaya başladı. Ayşin içeceğinden yudum alırken hala hamburger parçasını bana doğru tutuyordu. Kokusu ne kadar cezp edici olursa olsun yiyecek vaktimiz yoktu. İlyas Abi'nin aradığını tahmin ettiğim için ''Hadi insanlar bizi bekliyor,'' dedim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. Kapıdan çıkmamla kafilenin nerede olduğuna baktım. Bir anda yolumu kesen yer fıstığı elinde kalan parçayı dudaklarıma bastırdı. ''Ne yapıyorsun?'' diye soracakken aralanan ağzıma hamburgeri tıkıştırdı. ''Boğazıma dizildi yediklerim. Bir lokma daha yersem kusarım.'' Ağzıma dolan tadı çiğnemeye çalışırken ''Atsaydın ya,'' dedim.
''Günah,'' diyerek içeceğini uzattı. İstemiyorum der gibi başımı sallayınca pipeti dudağıma soktu ve içeceği elime tutuşturdu. Üzerini düzeltip ağzını burnunu eliyle sildikten sonra da ''Hadi geç kaldık,'' dedi. Beni beklemeden yürümeye başladı. Şaka gibi, kaşla göz arasında beni suçuna ortak etmişti. Peki bu beni neden gülümsetiyordu?

* *

Tek tabanca nefes alan birine, iki kişi bile fazla gelirdi ve ben dünden beri kalabalık bir grubun içindeydim. Şu anda ise, İstanbul'un en kalabalık caddesinde elime tutuşturulan ucu beyaz bayraklı bir sopayla ilerlemeye çalışıyordum. Bu benim için çok fazlaydı. Hele de mehter marşıyla gider gibi, her köşe başını mesken tutun sokak çalgıcılarının önünde durmak çok çok fazla! Birini de es geçin be kardeşim. Bir tanesini de videoya almayın.
''Azcık gülmeyi denesen keşke.''
İçimde köpürmeye başlayan yanımı dizginlemeye çalışırken bu çok zordu. Yer fıstığına başımı çevirip yapmacık bir şekilde gülümsedim. Gözlerini abartılı bir şekilde devirdi. ''Kesinlikle kökenin soğuk ülkelere dayanıyor senin.'' Başını döndürüp geriye doğru baktıktan sonra ''Şu Norveçlilerden ne farkın var?'' diye sorarak önüne döndü. ''Hoş onlar bile kendi aralarında gülüşüyorlar kendilerince.'' Hiçbir şey söylemeyip arkamı kontrol ederek yürümeye devam ettim. ''Hayır, güldüğünde bir yerin falan mı eksilecek sanıyorsun anlamıyorum ki?'' Ayşin yanımda söylene söylene yürürken sıkıntıyla iç çektim. Sırf o satanist kılıklı heriften uzak tutmak için çekilecek dert değildi.
''Gülümsersem susacak mısın?''
Tünelin başında durdum ve yer fıstığına döndüm. ''Yoksa tek başıma yürümeye devam mı etmeliyim?'' Sinirlendirdiğini fark etmiş olacak ki konuşmayı kesti. ''Şimdi görevini yap ve arkamızdakilere tünele geldiğimizi söyle.'' Emir komuta zincirindeki asker gibi selam verdikten sonra arkaya döndü ve bir şeyler söyledi. Bayırdan inmeye başladık. Sağlı sollu müzik dükkanları zaten yavaş olan hızımızı iyice kanıya çevirdi. Düne nazaran bugün daha çok sabır etmem gerekiyordu. Galata kulesi ayrımına geldiğim an durdum ve arkamdaki darmadağın kalabalığın toparlanmasını bekledim. Yer fıstığı büyülenmiş bir şekilde kulenin yüksekliğine bakıyordu.
''Çok güzel değil mi?'' İçinde çocuksu bir coşku koptu. Sanki tüm ruhunu gülüşü sarmıştı. ''İlk kez bu kadar yakınına geldim.'' Kaçamak bir bakış attım. Neşesini muhafaza etmekte zorlanıyor gibiydi. Kafiledeki insanları saymaya çalışırken sessiz kaldım. ''Sen daha önce gelmiş miydin?'' Herkesin tamam olduğuna emin olduktan sonra yürümeye devam ettim. ''Eminim gelmişsindir. Yoksa yolu nereden bileceksin.'' Yer fıstığı adımlarıma yetişmek için hafif tempoda koşu yapıyordu. ''Peki hiç yukarı çıktın mı?'' Sıkıntıyla iç çekmem bile onu durdurmadı. ''Yalnız mı çıktın biriyle mi?'' Tüm yorgunluğun ve baş ağrısının üzerine daha fazla soruyu kaldıramayacağım için olduğum yerde durdum. Ayşin bunu hesaplayamamış olacak ki birkaç adım önüme geçti. Yürümediğimi fark edince duraksayıp bana doğru döndü. Her yanımdan bıkkınlık akıyordu.
''Ne fark eder?''
Utana sıkıla başını öne eğdi. Israr mı etmemi istiyordu anlamıyordum ki... Eldivenlerinin uçlarıyla oynamaya başladı. Arkamdaki kalabalık hareket etmemizi bekliyordu. Neyse ki ortamın atmosferi onları daha şimdiden büyülemiş, sokağın ortasında yalı kazığı gibi dikilmemizi sorgulatmamıştı. Hoş, yanımızdan geçip giden insanların sorgusundan onlara zaman mı kalıyordu. Yer fıstığının konuşmayacağını fark edince yürümeye devam ettim. Tam yanından geçiyordum ki, mühürlediği ağzından kelimeler sadece benim duyabileceğim şekilde döküldü.
''Galata kulesine birlikte çıktığın kişiyle evlenirmişsin.''
Duraksadım. Ayşin'e bakmamı söyleyen içgüdülerimi dizginledim. Fısıltılı sesine yüklediği anlamları çözmeye çalıştım. Kuleye çıkıp çıkmamamla değil, kiminle çıktığımla ilgileniyordu ya da kiminle evleneceğimi. Belki de onunla evlenme ihtimalimden korkuyordu. İçten içe daha önce biriyle çıkmış olmamı diliyordu. Kim bilir...
''Korkma. Evlenmeyeceğiz.''
* *

ŞAH MAT (TAMAMLANDI) +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin